Abstract
Orhan Pamuk, ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’nda, 1905’ten 1969’a Türkiye coğrafyasındaki batılılaşma/ modernleşme hareketinin barınma kültürüne ve ev içi yaşam biçimlerine etkisini, bir aile yaşantısı üzerinden aktarmaktadır. Roman, Işıkçı ailesinin konaktan apartman yaşamına geçişini ve tüm bu sürecin doğurduğu çelişkileri, mekânsal dışavurumları, değişen ev içi gündelik yaşam pratiklerini ve alışkanlıklarını, kısacası birey-ev ilişkilerini betimlemektedir. Bu doğrultuda, temelde, üç zaman dilimi ve üç nesle odaklanarak kurgulanan anlatı, hem toplumsal ve kişisel anlam karmaşalarına hem de konuttaki mekânsal deneyimlere ışık tutmaktadır. Mekânın kişiye özgü duygular ve yaşanmışlıklar ile “yer”e dönüştüğü göz önüne alındığında, romanda aktarılan ev yaşamı, evi yer olarak benimseme ve eve ait olma hissi ile ilgili birçok ipucu barındırmaktadır. Ayrıca, anlatının zamansal bağlamı, birey-mekân ilişkilerinin yeniden kurulduğu bir döneme de referans vererek batılılaşma/ modernleşme sürecinin ev içi yaşamındaki mekânsal pratikleri nasıl etkilediğine de odaklanmaktadır. Bu doğrultuda, kişinin ev ile kurduğu etkileşimi mekânsal aidiyet kavramı üzerinden okumayı konu edinen bu çalışmada, Cevdet Bey ve Oğulları romanının ana kahramanlarının birey-ev ilişkilerini ve söz konusu dönemde bu ilişkilerin dönüşümlerini incelemek hedeflenmektedir. Aidiyet hissinin kendini gerçekleştirme ve kendini bulma eylemleri ile ilişkili olduğu düşünüldüğünde roman kahramanlarının eve dair hislerinin birey-mekân etkileşimi açısından yol gösterici olması beklenmektedir.