Abstract
19.yüzyılın en hızlı ve güvenilir ulaştırma aracı olan demiryolları, gelişmiş
ülkeler için bir sömürü; geri kalmış ülkeler için ise bir sömürülme vasıtası olmuştur.
Bu yapılanmaya paralel olarak 19.yüzyılda, tam bir yarı sömürge olarak
tanımlanabilecek Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki demiryolları da
emperyalist ülkeler eliyle inşa edilmiştir. Demiryolları, Osmanlı topraklarında bol
miktarda bulunan hammaddeyi çok düşük ücretlerle temin ederek Avrupa’ya
götürecek ve orada sanayi ürününe dönüştürdükten sonra, çok büyük ücretler
karşılığında Osmanlı’ya geri satacak şekilde dizayn edilmiştir. Yine demiryolları
döşenirken, İmparatorluğun başkenti olan İstanbul ile diğer bölgeler arasında
irtibat olmamasına özellikle dikkat edilmiş, ülkenin orta ve doğu bölgelerine hiç
demiryolu hattı döşenmemiştir. Milli Mücadele’den bağımsız bir devlet olarak çıkan
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Dönemi’nde olduğu gibi emperyalist ülkelerin
çıkarları doğrultusunda değil; ülke menfaatleri doğrultusunda ve gerçek ihtiyaçlara
cevap verebilecek tarzda, milli ve bağımsız bir demiryolu politikası izlemiştir.
Atatürk Dönemi’nde onbeş yıl gibi kısa bir zaman içinde, Türkiye Cumhuriyeti
toprakları kuzeyden güneye, batıdan doğuya demir bir ağ ile örülmüştür.