Türkiye, Lozan Antlaşması’ndan sonra, kollektif barış ve güvenliğin hararetli savunucusu olarak anti-revizyonist bir politika takip etmiştir. Bu politikayı İkinci Dünya Savaşı yıllarında da sürdüren Türkiye, kendi çıkarları doğrultusunda her ülke ile eşit mesafede durarak denge politikası kurmaya çalışmıştır. Türkiye, II. Dünya Savaşında jeopolitik konumu sebebiyle, müttefiklerin (İngiltere, Fransa, ABD, Sovyetler Birliği) ve mihver devletlerin (Almanya, İtalya, Japonya) kendi yanlarında savaşa sokabilmek için yoğun baskılarına maruz kalmıştır. Ancak Türkiye, ısrarla savaş dışı kalmaya çalışmış ve savaşın seyrine göre kendi politikalarını belirleme yoluna gitmiştir. Mart 1941’de Sovyet Rusya yayınladığı bir deklarasyonla, Türkiye’nin savaşa girmeye mecbur kalması halinde, 1925’te imzalanmış ve halen mevcut olan Saldırmazlık Paktı’na riayet edileceğini, Sovyetler Birliği’nin tarafsızlığına güvenebileceğini bildirmiştir. Haziran 1941’de Almanya ile Türk- Alman Saldırmazlık Paktı imzalanarak, Alman tehdidi önlenmişti. Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesi, Almanların Sovyetler karşısında yenilgiye uğramaları ve Kuzey Afrika’da sağlanan müttefik üstünlüğü savaşın seyrini ve dolayısıyla Türkiye’nin de savaş dışı konumunu oldukça etkileyecektir. Başta İngiltere olmak üzere, müttefikler Türkiye’nin savaşa girmesi gerektiği üzerinde daha çok durmaya ve baskıyı artırmaya başlamışlardır. 1943 yılından itibaren savaşın seyri müttefikler lehine gelişmeye başlayınca Türkiye, tarafsızlığını bozmuş fiilen olmasa da 1945’te resmen savaşa katılmıştır.
-
-
-
-
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Project Number | - |
Publication Date | December 31, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Volume: 24 Issue: 4 |