Abstract
Anlatımın bir parçası olan romanlar, masallar ve destanlarla toplumun deneyimi
aktarılırken anlatıcılar aracılığıyla dış dünya yeniden yorumlanır. Bununla birlikte, edebî türlerle
yeniden yorumlanan dünyanın sözlü ve yazılı kültürde aynı şekilde algılanmadığı düşünülür.
Sanatın sözlü kültürde toplumsal devamlılığa ya da sürekliliğe hizmet ettiği, buna karşılık
modern toplumda toplumsal olayların otoritelerin etkisiyle değişime uğradığı ve karmaşayı temsil
ettiği ileri sürülür. Sözlü kültürde bilgi, bireysel bir deneyim olmayıp toplumsal bir olgu olarak
görülmüş ve anlatıcının deneyimiyle yayılmıştır. Anlatıcı, ilk metinlerde herkes adına konuşan
“sözcü”dür. Modern toplumda insanlığın dış dünyayı algılama biçimi değişmiş, sözlü kültürün
sabit yasaları terk edilmiş ve toplumsal karmaşa anlatıyı da etkilemiştir.
Bu nedenle sözlü kültür ürünlerinde her şeyi bilen, her yerde olan ve hikâyeyi bölerek
sesini duyurmaya çalışan anlatıcılar ya da bunların algılayış biçimleri (bakış açısı) vardır.
Hikâyeye müdahale etmeyen ve göstermeye dayalı bir anlatıma sahip modern dönemin
anlatılarında ise -bütünüyle kaybolmamakla birlikte- anlatıcılar geri planda kalmış, tipler yerine
karakterler dikkat çekmeye başlamıştır. Bu çalışmada sözlü kültür ile modern kültür, anlatıcıların
metinlerde konumlanma biçimi noktasında karşılaştırılmıştır. Peyami Safa’nın Matmazel
Noraliya’nın Koltuğu (1949) romanıyla Papağan1 adlı masal bu karakteristik farklılıkları
belirlemek amacıyla seçilmiştir. Metinlerde anlatıcının dönüşümüyle birlikte ifade olanaklarının
değiştiği ve bunun dönemlere özgü (tipik) yapıları açığa çıkardığı tespit edilmiştir. Anlatıcıların
metinlerde konumlanma biçimi, yazarın metinle mesafesini, konuşan ve gören kişi ayrımını,
metnin güvenilirliğini ya da açıklığını belirlemiştir.