One feature distinguishing the fiqh madhhabs (sects) that emerged in Islamic history from each other is their theological and philosophical views. When the jurisprudence of the madhhabs is analysed, it is seen that the practical rulings emerge according to a particular theological and philosophical background. For example, the ontological background of the Ḥanafīs is reflected in their views on property, which one of the most fundamental issues of law. They considered existence from a material point of view. They did not accept the benefits that do not have a material existence and that arise depending on the substance of material assets as property in law. What is not property cannot be damaged. Therefore, it cannot be compensated. The Ḥanafīs adhered to their ontological principles to maintain their legal consistency. However, these principles caused some problems to arise over time. Although they overcame these problems with the principle of necessity, this was not enough to eliminate the problem. This problem came to the agenda even in the last periods of the Ottoman Empire. However, there was a new systematics in the field of law then. The issue was dealt with in the articles of law, not in the theoretical texts in which the accumulated knowledge of the madhhab was transmitted. The ontological principles of the Ḥanafīs were distributed to many areas of law within the new system. However, in the last period of the Ottoman Empire and contemporary studies, only the part of the subject reflected in the law of obligations has been addressed. However, areas such as the Press Law and the Penal Code seem to have been ignored, as well. When the other legal texts are analysed, a situation different from that in Med̲j̲elle stands out. The Press Law and the Penal Code had already done what the Med̲j̲elle commissions could do much later. In these laws, things that do not exist in material terms are legally recognized as property.
İslam tarihinde ortaya çıkan fıkıh mezheplerini birbirinden ayıran özelliklerden biri kelamî ve felsefî görüşleridir. Mezheplerin içtihatları incelendiğinde amelî hükümlerin belirli bir kelamî ve felsefi arka plana göre ortaya çıktığı görülür. Örneğin Hanefîlerin sahip oldukları ontolojik arka plan hukukun en temel konularından biri olan mülkiyet ile ilgili görüşlerine yansımıştır. Onlar varlığı maddi açıdan ele almışlardır. Maddi bir varlığı olmayan, maddi varlıkların cevherlerine bağlı olarak ortaya çıkan menfaatleri hukuken mal kabul etmemişlerdir. Mal olmayan şeyin zarara uğraması mümkün değildir. Dolayısıyla tazmin edilmesi de söz konusu değildir. Hanefîler hukuki tutarlılıklarını korumak için ontolojik ilkelerine son derece bağlı kalmışlardır. Fakat bu ilkeler zamanla bazı problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu problemleri zaruret prensibiyle aşmayı başarmışlarsa da bu, sorunu tamamen ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Osmanlı’nın son dönemlerinde dahi bu sorun gündeme gelmiştir. Lakin artık hukuk sahası yeni bir sistematiğe sahiptir. Konu mezhep birikiminin aktarıldığı teorik metinlerde değil, kanun maddelerinde ele alınmıştır. Hanefîlerin ontolojik ilkeleri yeni sistemin içerisinde hukukun birçok alanına dağılmıştır. Lakin hem Osmanlı’nın son döneminde hem de günümüzde yapılan çalışmalarda sadece borçlar hukukuna yansıyan kısmı ele alınmıştır. Hâlbuki basın kanunu ve ceza kanunu gibi alanlar göz ardı edilmiş gibidir. Diğer kanun metinlerine bakıldığında özellikle Mecelle’dekinden farklı bir durum göze çarpmaktadır. Mecelle komisyonlarının çok sonraları yapabildiğini basın ve ceza kanunu daha önceden yapmıştır. Bu kanunlarda madden var olmayan şeyler hukuken mal sayılmıştır.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2023 |
Submission Date | October 15, 2023 |
Acceptance Date | December 3, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Volume: 10 Issue: 2 |