Bir değer alanı olarak etik ve estetik birbirleriyle örtüşmek zorunda olmayan ve hatta barındırdığı ahlakçılık tehlikesi karşısında ayrı tutulması gereken iki alan olarak görülür. Bu anlamıyla sanat, toplumsal değer yargılarından ve pratik etik kaygılardan bağımsız görünür. Buna paralel olarak, sanatçının toplumsal değerlerle çatışması, sanatsal ifade özgürlüğü adına olağan karşılanmıştır. Bu tartışmada beliren iki radikal uç görüş “ahlakçılık” ve “sanatsal özerklik”, ya sanat ve etik arasına keskin sınırlar çizer ya da bu ikisinin birbiri içinde eridiğini savunur. Ahlakçılık, estetik değeri ahlaki değere indirgerken otonomcu görüş etik eleştirilerin hiçbir zaman meşru olamayacağını, çünkü estetik değer ve ahlaki değerin otonom olduğunu savunur. Bu bağlamda bu metin, ahlakçılık ve özerklik görüşlerinin radikal ikiliğinin ötesinden bakarak sanatın ahlaki failliğinin sınırlarını tartışmaya açacaktır. Bu amaçla, birinci olarak, her sanat işinin önermesel tutumda bir bilgi içermediği için her durumda zorunlu olarak ahlaki yargının nesnesi ya da faili olamayacağı görüşü ele alınmıştır. İkinci olarak da önermesel tutumda olmayan sanat işlerinin de bağlantıda oldukları toplumsal ağlara içkin bir üretim alanından doğdukları ve bu ağları karşılıklı olarak etkiledikleri göz önüne alındığında, bir gerçeklik üretimi olarak sanatın eylemlerinin etkilerinden sorumlu tutulabileceği savunulmuştur. Bu bağlamda sanatsal üretim araçlarının “yaşayan” varlıklar olduğu durumda daha karmaşık bir sorun haline gelen sanat ve etik ilişkisi, biyosanat alanından seçilmiş ön plana çıkan biyosanat örnekleri üzerinde incelenerek biyoetik bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Sanatın diğer yaşayan varlıklara nasıl yaklaşılması gerektiğiyle ilgili bir sorumluluğu var mıdır? Biyoteknolojinin sanat tarafından kullanılması ve biyomühendislik ürünü yaşamın sanatsal bir medyuma dönüştürülmesi sanatsal geleneklerden bir kopuş ve sanatsal ifadede bir devrim olarak mı görülmelidir? Yoksa, “doğal” süreçlere ya da insan-doğa ilişkisi algısına zarar verici bir müdahale olarak mı görülmelidir? Bu bağlamda bu metnin önerisi, biyoteknolojilere dayalı yeni medya sanatlarının ahlaki failliğinden bahsedebilmek için sanat işlerini meydana getiren koşullar ya da bu işlerin ne türden medyumları devreye soktuğu bilgisinin yanında, toplumsal-maddesel alanla kurdukları bağa ve bu bağ aracılığıyla bıraktıkları ize bakılması gerektiği yönündedir. Bu işlerin toplumdaki biyoteknolojik ilişkileri nasıl değiştirdiğine bakılıp, bıraktıkları etik-politik izin bir okuması yapılarak biyosanatın ahlaki bir fail olarak kabul edilmesinin sınırları çizilebilir.
The meaning of creating aesthetic value has been defined as an activity as an end in itself in the sense of not serving any other interest or human need. In this respect, art seems free of social value judgements and practical concerns. In parallel, an artist’s conflict with social values is accepted as normal in the name of the freedom of artistic expression. The risk of moralism causes a separation between ethics and aesthetic values. The discussion surrounding "moralism" and "artistic autonomy" revolves around the argument for a clear separation between art and ethics, or their integration with one another. Whereas moralism reduces aesthetic value to ethical value, autonomism claims autonomy of aesthetic and ethical values because of the legacy of ethical criticisms. In this respect, this article dwells on the limits of art’s moral agency by placing it outside the extreme divide between moralism and autonomism. For this aim, the claim that every artwork cannot necessarily be subjected to ethical judgement or agency, because not all artworks consist of propositional knowledge, will be eliminated. Second, considering the fact that nonpropositional artwork is immanent to the social networks that they emerge from and their mutual effects on these networks, it will be asserted that artwork as a fabrication of reality can be seen as responsible for its actions. The relationship between art and ethics when the subject matter is "living beings" will be assessed through a bioethical lens by analyzing notable examples of bioart. Does art have a responsibility to treat living beings? The use of biotechnology by artistic aims and the forms of how bioengineered life becomes an artistic medium can be seen as either a break from traditional art and an artistic revolution or an intervention to “natural” processes and destroy the perception of the nature-human relationship. To emphasize the moral responsibility of new media art involving biotechnologies, it is recommended to concentrate on their connection to the broader social-material field and their impact, in addition to the physical characteristics of these artworks or the medium through which they are presented. By examining the impact of these artwork on biotechnological networks and societal relationships, it is possible to trace their ethical and political effects and differentiate the boundaries of their moral agency within the realm of bioart.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy of Art |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | March 26, 2024 |
Submission Date | September 27, 2023 |
Acceptance Date | January 23, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: “SINIRSIZ: DÜNYA YAPMAK & ÖTESİ” |