Abstract
Demokrasi, egemenliğin kaynağının halk olarak belirlendiği ve halkın seçtiği yöneticilerin temsilci olarak siyaset arenasında toplumsal taleplerle ilgili pazarlık süreçlerini yürüttüğü sistem şeklinde tanımlanır. 19. yüzyıl kapitalist üretim ilişkilerinin biçimlendirdiği formu ile sanayi toplumuna özgü bir nitelik kazanmıştır. Sanayi toplumunda, feodal toplumun insanı sabit, düzenli bir gelir ile işe bağlandı. İş güvencesi ve istikrar serfi, proletaryaya dönüştürürken, ona kararlara katılım algısı ile kaynakların paylaşımında edilgenliğe sürükledi. Üretici sınıfların belirli aralıklarla yapılan seçimlerde oy verme şeklinde kararlara katılımı, müştereklerin sermaye tarafından yağmalanmasının da önünü açtı. Kapitalizmin, dijitalleşme ile geldiği neoliberal evrede, üretim ilişkilerinin istikrarsız, güvencesiz bir forma dönüşmesiyle, emekçi sınıflar yurttaşlık çerçevesinde kazanımlarını kaybettiler. Kamusallığa karşılık gelen bu yitim, kimlik politikaları ile köpürtülen neofaşist hareketin de kaynağını oluşturmuştur. Bu metin, sanayi toplumundan dijital topluma kapitalist üretim ilişkilerinin dönüşümünü, katılım, siyasalda oydaşmış bir topluluğun müştereklerin siyasal izdüşümü ile kamusallığın kaybı çerçevesinde demokratik temsilin niteliğinde ortaya çıkan dönüşümleri tartışmıştır. Tartışma, literatür taraması ve kavramsal çerçevenin eleştirel analizi ile gerçekleştirilmiştir.