Tarihsel analizler, Türkiye Ekonomisinin en temel sorununun dış açık olduğunu ortaya koymaktadır. Kalkınma girişimlerini kesintiye uğratan bu sorunu aşmak için 1980’li yılların başında ithal ikameci büyüme modeli terk edilerek ihracata dönük büyüme modeli benimsenmiştir. 1980’li yılların sonuna doğru bu modelin sürdürülebilir olmadığının görülmesi üzerine, 1990’lı yılların başından itibaren yüksek faiz ve düşük kur beklentisine odaklı kısa vadeli sermaye girişlerinin [portföy yatırımları] uyaracağı tüketim talebine dayandırılmış yeni bir büyüme modeli hayata geçirilmiştir. Ne var ki bu model, iktisadi yapının kırılganlığını artırarak 1994, 2000 ve 2001 yıllarında ağır finansal krizler yaşanmasına sebep olmuştur. 2001 Krizi’nin ardından mali disiplin, sıkı para politikası ve bankacılık reformu temelinde kurgulanmış bir program izlenerek yeni bir büyüme dalgası yakalanmıştır. Bu dönemde enflasyonun denetim altına alındığı, bütçeden yapılan faiz ödemelerin azaldığı, devletin borçlanma gereğinin ve toplam borç yükünün hafiflediği görülmektedir. Diğer taraftan 2005’den itibaren doğrudan yatırım girişlerinin keskin bir biçimde artmaya başlaması ile birlikte dış açık’ın finansmanında kısa vadeli sermaye girişlerine duyulan ihtiyaç azalmıştır. Bütün bu gelişmeler sayesinde Türkiye Ekonomisi, 2008’de vuku bulan Küresel Finans Krizi’ni minimum hasar ile atlatmayı başarmıştır. Bu krizin bir sonucu olarak 2008 ve 2009 yıllarında hafif bir sarsıntı geçiren Türkiye Ekonomisi [işsizlik ve dış açık sorunlarını henüz çözememiş olmakla birlikte] 2010’dan itibaren hızlı bir biçimde toparlanmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | September 6, 2017 |
Submission Date | May 10, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Issue: 2 |
@DergisiBilgi Bilgi Google Scholar Account Bilgi Dergisi Academia.edu Hesabı
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.