Abstract
Bu makalede, Müslüman kelâmcıların nedensellik anlayışları modern fizik teorileri açısından ele alınmakta ve bu çerçevede süregelen tartışmalara ilişkin değerlendirmeler yapılmaktadır. Nedensellik konusunda, arada farklı tonlar olmakla birlikte, kelâmda üç farklı anlayışın olduğu görülmektedir. Bunların ilkinde nedensellik ilkesi tümüyle reddedilmektedir. Eşʽarîlerin temsil ettiği bu yaklaşımda neden ile sonuç arasındaki ilişkinin zorunlu olmadığı, âlemde meydana gelen tüm değişim ve olayların doğrudan Allah’ın yaratması ve âdetiyle gerçekleştiği savunulmaktadır. Bu yaklaşımın temelinde, onların savunduğu atomculuk doktrininde tüm cevherlerin denk olması, hiçbir arazın sürekli olamaması, Allah’ın dışında hiçbir varlığın yoktan bir şey meydana getirememesi gibi kabuller yatmaktadır. Ayrıca onlar, varlıkların bağımsız işleyen bir tabiata sahip olduğu fikrinin, Allah’ın tabiata müdahalesini ve dolayısıyla mucizeyi imkansız kılacağını düşünmüşlerdir. Nedensellik konusundaki ikinci yaklaşım Muʽtezile’nin Basra ekolüne aittir. Onlar nedensellik ilkesini belli bir ölçüde kabul etmişlerdir. Çünkü onların cevher-araz anlayışında, cevherlerin bazı arazları meydana getirmesi ve bu arazların sürekliliği mümkün olduğu gibi, cisimlerdeki iʽtimâdlar onların başka cisimler üzerinde tesir meydana getirmesine de imkan verir. Böylelikle nesnelerin birbirini etkilemesi, yani neden-sonuç ilişkisi mümkün olmaktadır. Ayrıca onlar tevlîd teorisiyle, bir fâilin fiilinin doğadaki sonuçlarının nedensellik ilkesi gereği zorunlu bir şekilde meydana geldiğini kabul etmişlerdir. Bazı konularda ise işleyişin âdet gereği olduğunu kabul ederek mutlak determizm fikrinden uzaklaşmışlardır. Üçüncü yaklaşım ise Mu‘ammer (ö. 215/830), Nazzâm (ö. 231/845), Câhız (ö. 255/869) ve Ka‘bi (ö. 319/931) gibi Muʽtezilî âlimlerin savunduğu tabiat/tabʽ teorisidir. Bu anlayışta nesnelerin Allah tarafından belirli tabiatlar üzere yaratıldıkları ve bu tabiatların bir gereği olarak neden-sonuç ilişkisi içerisinde varlıklarını sürdürdükleri kabul edilmektedir. Bu isimlerden Nazzâm ve Câhız sebep-sonuç ilişkisinin her durumda zorunlu olarak gerçekleşmeyeceğini, sebep olduğu halde bazı engellerden dolayı sonucun meydana gelmeyebileceğini de vurgulamıştır. Bu yönüyle onlar tabiatların kendi yapılarından kaynaklanan mekanik bir işleyişi reddetmiş, ilahi müdahaleye açık ve mucizenin mümkün olduğu bir evren tasavvurunu savunmuşlardır.
İslam düşüncesinde tabiat ve âdet teorileri etrafında cereyan eden nedensellik tartışmalarının bir benzeri modern fizikte determinizm-indeterminizm şeklinde cereyan etmektedir. Newton fiziğinin egemen olduğu bilim çevrelerinde determinizm savunulurken bazı kuantum fizikçileri belirsizlik ilkesinin indeterminist bir evren tablosu sunduğunu ileri sürmektedir. Kopenhag Yorumu olarak da bilinen bu yaklaşıma göre varlığın en temel yapı taşları olan atomaltı parçacıklar bazen parçacık bazen de dalga gibi davrandığından onlara ait hız ve konum gibi niteliklerin tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Burada ancak olasılıklardan söz edilebilir. Parçacıkların davranışları ölçüldüğünde ise gözlemcinin ve gözlem yapılan aletin etkisi parçacığın davranışını bozmakta ve bu olasılıklardan birinin gerçekleşmesine yol açmaktadır. Öte yandan “kuantum dolanıklığı” ve “uzaktan etki” ile ilgili deneylerden elde edilen veriler iki parçacığın uzayzamanda herhangi bir bağlantı olmaksızın uzaktan etkiyle birbirilerini etkileyebileceği ortaya konmuştur. Bu durum klasik fizikteki nedensellik ilkesinin tümüyle ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Bazı fizikçiler ise atomaltı dünyada nedensel ilişkilerin tümüyle geçersiz olduğu, atomların ve elektronların hareketlerinin herhangi bir nedeni olmadığı şeklindeki yorumların yanlış olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre burada olasılıksal bir determinist bir yapı hala geçerlidir. Çünkü atomaltı dünyadaki olaylar belli olasılıklar çerçevesinde meydana gelmekte ve bu olasılıklar da kendisinden önceki dalga fonksiyonları tarafından belirlenmektedir. Kuantum fiziği ise sadece sonuçların önceden kesin olarak öngörülemeyeceğini ve nedenlerin sonuçlar tarafından zorunlu olarak belirlenmediğini ortaya koymaktadır.
Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda genellikle Kopenhag Yorumu ile âdet teorisi karşılaştırılmış ve iki teorinin büyük ölçüde örtüştüğü savunulmuştur. Bu makalede ise varlıklardaki tabiatları ve nedenselliği kabul eden kelamcıların teorileri teorileri ile Kuantum fiziğinin soft-determinist yorumları karşılaştırılmaktadır. Buradan hareketle de modern fiziği dikkate alan yeni bir okuma önerilmektedir. Nazzâm'ın kumûn-zuhūr kavramlarını ve atomcu kelamcıların cevher-araz kavramlarını ödünç alarak bunu şöyle ifade edebiliriz: Elektron, tıpkı cevher gibi konum ve momentum gibi niteliklere sahip değildir, sadece belli olasılıklara sahiptir. Dolayısıyla, boyutu olmadığı için, dalga fonksiyonu çökünceye, yani konum ve hız gibi niteliklere sahip oluncaya kadar gerçek bir varlığı da yoktur. Bu dalga fonksiyonlarında bulunan tüm olasılıklar, maddede gizli (kumûn) potansiyel olasılıklar olarak tanımlanabilir. Bunlardan birinin ortaya çıkması ve aktüel hale gelmesi maddenin de gerçek anlamda var olması anlamında gelir. İslam düşüncesinde, sözü edilen olasılıklar arasında seçim yapan, dalga fonksiyonunun çökmesini sağlamayan ve hem gözlemcinin hem de hem de nesnenin aktüel bir gerçeklik olarak var olmasını sağlayan Allah'tır. Böyle bir karar vericinin varlığı kabul edilmezse, bu olasılıklardan hiçbiri gerçekleşmek için yeterli bir sebebe sahip olamaz. Bu şekilde nitelik kazanan nesnelerin, bu nitelikler aracılığıyla diğer nesneler üzerinde etkili olması mümkündür. Mucizelere gelince, Allah normalde görmeye alışık olduğumuz durumla çelişen en düşük olasılığı yaratarak mucizeleri meydana getirebilir. Sonuç olarak böyle bir varsayımda hem doğadaki nedensel ilişkiler hem de varlıkların belli tabiatlara sahip olduğu kabul edilmiş olur. Bu da varlıkların tabiatlarından kaynaklanan mutlak determinist bir yapıyı reddetmekle birlikte ilahi fiiller ve mucizeleri kabul etmeye imkan sağlar.
Supporting Institution
Tübitak Bilim İnsanı Destekleme Dairesi Başkanlığına (BİDEB)