Sadd al-Dharāiʽ, which means the prevention of acts that cause valid harm even though they are not harmful, has been defended as proof in the history of jurisprudence mostly Mālikī jurists along with Ḥanbalī jurists. Although the Mālikī jurists have the same understanding of the nature of sadd al-dharāiʽ, they have different views on classifying of the acts that cause harm. al-Qarāfī (d. 684/1285) analysed the acts that cause harm in terms of whether the ummah agreed on them or not and divided them into three categories. al-Shāṭibī (d. 790/1388) analysed them in terms of whether the harm was intended or not, whether it was general or not, and its level of strength and divided them into eight categories. On the other hand, Ibn ʽĀshūr (1876-1973), analysed the issue in terms of whether or not it carries harm in its nature and divided it into two parts. Unlike his predecessors, Ibn ʽĀshūr evaluated the harm’s strength differently in terms of public law and individual law. According to him, an act with a low probability of causing harm can be prohibited if it is related to public law, but not if it is related to personal law. The Māliki jurists, including Ibn ʽĀshūr, evaluated the validity of sadd al-dharāiʽ, through the sale of îne. Ibn ʽĀshūr, in his book Maqāsidu al-Sharīati al-Islamī, argues that this evidence is obtained by induction, but he tries to justify it with eight verses in his tafsīr.
Zararlı olmadığı halde geçerli bir zarara sebep olan fiillerin engellenmesi anlamına gelen sedd-i zerâi, fıkıh usûlü tarihinde Hanbelî usûlcülerin yanı sıra daha çok Mâlikî usûlcüler tarafından bir delil olarak savunulmuştur. Mâlikî usûlcüler, sedd-i zerâinin mahiyeti hakkında aynı anlayışa sahip olsalar da zarara sebep olan fiillerin (zeriâ) tasnifi konusunda farklı görüşe sahiptirler. Karâfî (öl. 684/1285) bunları ümmetin üzerinde ittifak edip etmemesi açısından inceleyip üç kategoriye ayırırken, Şâtıbî (öl. 790/1388) zararın kasıtlı olup olmaması, genel olup olmaması ve kuvvet derecesi açısından inceleyip sekiz kategoriye ayırmıştır. İbn Âşûr (1876-1973) ise, meseleyi mahiyetinde zarar taşıyıp taşımaması açısından tetkik etmiş ve iki kısma ayırmıştır. İbn Âşûr, kendisinden önceki usûlcülerden farklı olarak zararın kuvvetini kamu hukuku ve bireysel hukuk açısından farklı değerlendirmiştir. Ona göre, zarara sebep olma ihtimali düşük olan bir fiil, kamu hukuku ile alakalı ise yasaklanabilir, ancak şahıs hukuku ile ilgili ise yasaklanamaz. İbn Âşûr’un da aralarında bunduğu Mâlikî usûlcüler sedd-i zerâinin geçerliliğini, îne satımı üzerinden değerlendirmişlerdir. İbn Âşûr Makâsıdu’ş-şerîati’l-İslâmî isimli eserinde bu delilin tümevarım (istikra) ile elde edildiğini savunurken, tefsirinde sekiz âyet ile temellendirmeye çalışmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2022 |
Submission Date | October 13, 2022 |
Acceptance Date | November 29, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 22 Issue: 22 |