Tarih
için birçok tanım yapılmıştır. Her tanımda tarihin bir yönüne işaret edildiği
görülür. Cicero’ya göre; “tarih, insanlığın hafızasıdır”. Bir birey için
hafızası ne kadar önemliyse, insanlık için de tarih o kadar önemlidir.
Cicero’dan bu yana hafıza ile tarih arasında anolojik bir ilişki olduğu
düşünüle gelmiştir. Dolayısıyla tarihçi de hafızayı koruyan, geçmişi muhafaza
eden bir bellek muhafızı konumundadır. Ancak hakikatte tarih, geçmişin tamamını
sonraki nesillere anlatamaz ya da muhafaza edemez. Zira geçmişte yaşanan her
hadise kayıt altına alınamaz. Tarihçi, geçmişin içinden bir kısmını seçip
satırlarına taşıyarak neyin tarih olabileceğine neyin ise tarih olması
gerekmediğine karar veren kişidir ve her tercih/seçim aynı zamanda bir vaz
geçiştir. Bu anlamda geçmişin bir kısmı
tarih olarak sonraki kuşaklara aktarılır ve bu durum tarihin doğasından
kaynaklanır. Ancak bazen tarihçi bazı hadiseleri bile isteye ya da bir baskı
nedeniyle görmezden gelir ya da olduğundan daha farklı olarak aktarmayı tercih
eder. Susmak/yazmamak eğer dışarıdan bir baskı yok ise oto sansür, var olan
gerçekliği daha farklı şekilde göstermek de çarpıtma olarak kabul edilebilir. Bu
çalışmada Osmanlı tarihinin klasik döneminde (1300-1600) devrin tarih yazarları
tarafından yazılmayan ya da olduğundan farklı gösterilen beş olayı
yazmayanların/yaz[a]mayanların kimler olduğu, yazıl[a]mayanın ne
olduğu, bahsi geçen hâdiselerin nerede ve ne zaman geçtiği, oto
sansürün ya da çarpıtmanın nasıl ve niçin yapıldığı sorularının
cevabı bir makale ölçeğinde ele alınmaya çalışılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Beşeri Bilimler Sayısı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Mart 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 17 Sayı: 1 |