Gerek felsefede gerekse teolojide Tanrı’nın ilim sahibi bir varlık olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. Eğer Tanrı ilim sahibi bir varlık ise, bu durumda O’nun tikelleri bilmesi mümkün müdür? Tanrı’nın tikellerini bildiğini iddia etiğimizde bu durum O’nun zatında bir değişimi gerektirir mi? Tesitik düşüncede Tanrı kâmil bir varlıktır ve O, mutlak manada âlimdir, kâdirdir ve iyilik sahibidir. Dolayısıyla O’nun zatına bir değişim söz konusu olamaz. Tanrı’nın ilmi konusunda tartışılan mesellerden birisi de bu ilmin tikelleri kapsayıp kapsamadığıdır. Pek çok teist düşünür Tanrı’nın mutlak manada kâmil olduğunu iddia etmekte ve bu kemali temele alarak O’nun kemal niteliklere sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Bilmek ve iyilik gibi nitelikler kemal niteliklerdir. Cehalet ve kötülük ise nakıs hallerdir. Şayet Tanrı kâmil bir varlık ise bu tür kemal niteliklere de sahip olmalı, nakıs niteliklerden de hâli olmalıdır. Tanrı’nın ilmine dair Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşleri arasında birtakım paralellikler olduğu kanaatindeyiz. Bu çalışmada, Gazzâlî ve İbn Meymûn’un konuya yaklaşımını ele aldık ve Griffel ve Stroumsa’nın iddiasını temele alarak Tanrı’nın ilmi konusunda Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşleri arasında benzerlikler olduğunu göstermeye çalıştık.
Özet: Gerek felsefede gerekse teolojide Tanrı’nın ilim sahibi bir varlık olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. Eğer Tanrı ilim sahibi bir varlık ise, bu durumda O’nun tikelleri bilmesi mümkün müdür? Tanrı’nın tikellerini bildiğini iddia etiğimizde bu durum O’nun zatında bir değişimi gerektirir mi? Bu çalışmada, Gazzâlî ve İbn Meymûn’un konuya yaklaşımını ele aldık ve Griffel ve Stroumsa’nın iddiasını temele alarak Tanrı’nın ilmi konusunda Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşleri arasında benzerliler olduğunu göstermeye çalıştık.
Tesitik düşüncede Tanrı kâmil bir varlıktır ve O, mutlak manada âlimdir, kâdirdir ve iyilik sahibidir. Dolayısıyla O’nun zatına bir değişim söz konusu olamaz. Tanrı’nın ilmi konusunda tartışılan mesellerden birisi de bu ilmin tikelleri kapsayıp kapsamadığıdır. Pek çok teist düşünür Tanrı’nın mutlak manada kâmil olduğunu iddia etmekte ve bu kemali temele alarak O’nun kemal niteliklere sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Bilmek ve iyilik gibi nitelikler kemal niteliklerdir. Cehalet ve kötülük ise nakıs hallerdir. Şayet Tanrı kâmil bir varlık ise bu tür kemal niteliklere de sahip olmalı, nakıs niteliklerden de hâli olmalıdır.
Bazı düşünürler, Tanrı’nın değişmezliğini temele alarak Tanrı’nın tikelleri bilmesinin mümkün olmadığını ileri sürmüşlerdir. Tikel olgular madde dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Madde ve onun fonksiyonları ise sürekli değişmektedir. Değişen şeylere dair bilgi de Tanrı’nın zatında bir değişime neden olmakta; bu da Tanrı’nın birtakım etkilere maruz kalması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Tanrı’nın bu tür etkilere maruz kalması düşünülemez. Sonuç olarak Tanrı, tikelleri bilemez.
İbn Sînâ gibi bazı düşünürler ise Tanrı’nın tikelleri tümel tarzda bildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre Tanrı sadece insanlık tümelini bilir ve Zeyd’i tek bir şahıs olarak bilmez. İbn Sînâ’nın bu görüşünü Gazzâlî, Tehâfutu’l-felâsifeadlı eserde eleştirmekte ve Tanrı’nın kemalini temele alarak O’nun tikelleri bildiğini iddia etmektedir. Gazzâlî’ye göre Tanrı ilim sahibidir ve O, her şeyi bilir. Ayrıca O’nun ilmi bizim ilmimizden farklıdır. Nitekim Gazzâlî bu hususu el-Maksadu'l-esnâ fî şerhi esmaillahi’l-hüsnâadlı eserinde şu şekilde dile getirir;
“Bu durum bir temsil ile daha iyi anlaşılabilir: Aletin bütün bu parçaları tamamlanınca silindir şeklindeki parçasının alt tarafında ölçülü bir delik açılır. Su, oradan damla damla aşağıya iner. Su tükenince, aletin [içindeki] suyun yüzeyine konulmuş içi boş kab da alçalır. Böylece bu kısma bağlı ip uzar. Kürenin bulunduğu taraf hareket eder. Bu sırada küre yuvarlanarak tasın içine düşer ve tınlaması duyulur. Bu tınlama her bir saat başında vuku bulur. Aletin, düzenli bir şekilde işleyebilir hale gelmesi, tam bir hesap-kitap sonucudur. Suyun damlayacağı genişlik belli bir genişliktedir. Bu, hesapla bulunur. Suyun delikten muayyen miktarda damlaması, içi boş kabın aşağıya inmesi, ipin çekilmesi ve kürenin bulunduğu kabın harekete geçmesi birer tayin ve takdir sonucunda meydana gelir. Tasın, kürenin içine düşüşü, başka bir harekete, bu da üçüncü bir harekete, … sebep olabilir. Öyle ki, bunlardan birçok acayip hareketin meydana gelmesi de mümkündür. Fakat bütün bunların ilk sebebi, belli bir miktar suyun akması ve damlamasıdır…Mekanizmanın, ipin ve kürenin hareketi bu mekanizmayı icat eden varlığın iradesinin haricinde gerçekleşen durumlar değildir. Aksine bunların hepsi, mekanizmayı yapan failin iradesiyledir. İyi olsun kötü olsun, faydalı ya da zararlı olsun alemde cereyan eden tüm hadiseler yüce Tanrı’nın iradesinin dışında gerçekleşen olaylar değildir. Aksine âlemde cereyan eden hadiselerin hepsi, yüce Tanrı’nın kastı ve tedbir ettiği nedenlere göre gerçekleşmektedir.”
Gazzâlî ile benzer öncüllerden hareket eden İbn Meynûn da Tanrı’nın kâmil bir varlık olduğunu ve bundan dolayı kemal niteliklere sahip olması gerektiğini düşünmektedir. Yine İbn Meymûn Tanrı’nın ilmi ile insanın ilmi arasındaki farklılığa da dikkat çekmekte ve bu durumu Delâletu’l-hâirînadlı eserin III. Cildinin 21. faslında şöyle ifade etmektedir;
“Buna şu şekilde bir örnek verilebilir: Bir kimse, bir sandık yapıyor. Bu sandığın içerisinde, suyun hareket etmesiyle hareket eden belirli bir ağırlık bulunmaktadır. Bu ağırlık, zaman olarak kaç gün ve gece geçtiğini gösteriyor. Bu sandığın içerisinden geçen su, akış konumu, suyun akış yönünün değişmesi, [alet içerisindeki] ipliğin çekilişi, bu kutunun içerisine düşen tüm küreler, hâsılı bunların hepsi, söz konusu sandığın yapıcısı tarafından bilinen ve idrak edilen şeylerdir. Sandığın yapıcısı, o anda meydana gelen hareketleri teemmül etmesi sebebiyle o hareketleri biliyor değildir. Aksine durum bunun tersidir. Şöyle ki o anda meydana gelen söz konusu hareketler, onun ilmine uygun olarak meydana gelmiştir. Ancak durum, söz konusu alet üzerinde düşünen diğer başka kişiler için böyle değildir. Aksine alet üzerinde teemmül eden diğer kişiler, her ne zaman bir hareket görürse, o kişiler için yeni bir bilgi hâsıl olur. Bu kişiler söz konusu alet hakkında teemmül etmeyi sürdürdükleri sürece, onların ilmi artar ve o şey hakkında yeni bilgiler elde etmiş olurlar. Böylece bunun sonucunda, o alet hakkında tam bir ilim elde etmiş olurlar. Eğer bu aletin hareketlerinin sonsuz olduğu kabul edilirse, bu alet üzerinde teemmül eden söz konusu kişiler, hiçbir zaman ilim olarak o aleti ihata edemez. Ayrıca teemmül eden kimselerin, meydana gelmeden önce söz konusu aletin hareketlerinden birini bilmesi mümkün değildir. Çünkü bu kişiler, ancak meydana gelmiş olan yeni şeyleri bilebilir… Bizim ilmimiz, kendileri hakkında ilim elde ettiğimiz şeylere göre çoğalmakta ve yenilenmektedir. Buna mukabil, Tanrı’nın ilmi böyle olmayıp O, şeyleri kendilerinden hareketle bilmez. Eğer böyle olsaydı, O’nun ilminde çoğalma ve yenilenme söz konusu olurdu.”
Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü üzere İbn Meymûn, Tanrı’nın ve insanın ilmi arasındaki farkı açıklamak için Gazzâlî’nin kullandığı örneğin aynısını kullanmaktadır. İbn Meymûn her ne kadar eserlerinde Gazzâlî’nin ismini zikretmese de onun düşünceleri ile Gazzâlî’nin düşünceleri arasında benzerlikler söz konusudur. Biz de bu çalışmada Griffel ve Stroumsa’nın argümanını temele alarak, Tanrı’nın ilmi konusunda Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşlerinin benzer ve farklı yönlerini ortaya koymaya çalıştık. Sonuç olarak İbn Meymûn’un düşünce sisteminin oluşmasında Farâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi Müslüman filozofların yanı sıra Gazzâlî’nin de rolünün olduğunu söylemek mümkündür.
Whether God has a knowledge is a controversial issue both philosophy and theology. Does God have a knowledge? If He has, does He know the particulars? When we assume that God knows particulars, is there any change in God’s essence? In the theistic tradition, it is accepted that God is wholly perfect, omniscience, omnipotent and wholly good. Therefore, it is not possible to say that there is a change in God. Because changing is a kind of imperfection. On God’s knowledge, another controversial issue is whether God knows particulars or not. Most of theist thinkers argued that God is wholly perfect; because of perfectness, He must have perfect attributes. Knowing and goodness are a kind of perfect attributes. Ignoring and evil are a kind of imperfectness. If God is perfect being, He should have the perfect attributes and must know the particulars. For me in this subject, there are some similarities between al-Ghazālī and Maimonides. In this study I took into consideration the idea of al-Ghazālī and Maimonides on this subject. Based on Griffel and Stroumsa’s argument, I tried to show similarity between al-Ghazālī and Maimonides on God’s knowledge.
Summary: Whether God has a knowledge is a controversial issue both philosophy and theology. Does God have a knowledge? If He has, does He know the particulars? When we assume that God knows particulars, is there any change in God’s essence? In this study I took into consideration the idea of al-Ghazālī and Maimonides on this subject. Based on Griffel’s and Stroumsa’s arguments, I tried to show similarity between al-Ghazālī and Maimonides on God’s knowledge.
In the theistic tradition, it is accepted that God is wholly perfect, omniscience, omnipotent and wholly good. Therefore, it is not possible to say that there is a change in God because changing is a kind of imperfection. On God’s knowledge, another controversial issue is whether God knows particulars or not. Most of theist thinkers argued that God is wholly perfect; because of perfectness, He must have perfect attributes. Knowing and goodness are a kind of perfect attributes. Ignoring and evil are kinds of imperfectness. If God is perfect being, He should have the perfect attributes and must know the particulars.
Based on God’s immutability, some thinkers argued that God does not knows particulars. Particulars occurs due to the matter. Matter and its functions are continually changing. Therefore, to know the particulars requires changing in God’s essence. If God is the most perfect being, it is impossible that He is subject to affection. Thus, God does not know the particulars.
Other thinkers, like Avicenna, argued that God knows the particulars as a universal way. For example, God knows only humanity and He cannot know Zayd as a particular person. al-Ghazālī criticizes Avicenna’s idea in Tahafut al-Falasifa (The Incoherence of the Philosophers) and argues that God is a perfect being and He should know particulars as a particulars. For al-Ghazālī, God should know everything, and His knowledge is different from our knowledge. In order to explain this matter, he says in Ninety-Nine Names of God;
“But this can be understood only through an example. Perhaps you have seen the clock which informs one of the hour of worship. If you have not seen it, then, generally speaking, (it is constructed in this manner). There must be a mechanism in the form of a cylinder which contains a known amount of water. There must also be another hollow mechanism which is placed within the cylinder (but) above the water, and a string which has one of its ends tied to this hollow mechanism. The other end is tied to the part of a small container which is placed above the hollow cylinder. In (this container) there is a ball. Under the ball there is another bowl (placed) in such a manner that if the ball drops will fall into the bowl, and its jingle will be heard. Then the bottom of the cylindrical mechanism must be pierced to a determined extent so that the water can escape through it little by little…. All of this can be determined by a determination of the extent of cause which neither increases nor decreases. It is possible to make the falling of the ball into the bowl a cause of another action and this other action a cause of a third action, and to continue this process indefinitely so that from it are generated remarkable and predetermined movements (actions) of circumscribed extent. The first cause was the falling of the water in a determined quantity…. All of that happens in a determined quantity and to a determined extent which causes the determination of all of it by (adding at this point) the determination of the first movement which is the movement of the water. When you understand that these mechanisms are the principles from which movements must result, and that the movement must be determined if the result is to be regulated, then certainly that which has been determined must proceed from them….Even as the movement of the mechanism, the string, and the ball are not external to the will of the inventor of the mechanism -on the contrary, that is what He willed when He invented the mechanism- so also all the events which occur in the world, both the evil and the good and the beneficial and harmful, are not external to the will of God Most High. Rather (all of) that is the intention of God Most High for the sake of which He has planned its causes.”
For Maimonides, as in al-Ghazālī, God is a perfect being and He must have the perfect attributes. Because of knowing is a perfect attribute, He should know everything, and His knowledge is different from human knowledge. In order to explain the difference between God’s knowledge and human knowledge Maimonides gives a parable in The Guide of the Perplexed. “Suppose a thing is produced in accordance with the knowledge of the producer, the producer was then guided by his knowledge in the act of producing the thing. Other people, however, who examine this work and acquire a knowledge of the whole of it, depend for that knowledge on the work itself. An artisan makes a box in which weights move with the running of the water, and thus indicate how many hours have passed of the day and of the night. The whole quantity of the water that is to run out, the different ways in which it runs, every thread that is drawn, and every little ball that descends -all this is fully perceived by him who makes the clock; and his knowledge is not the result of observing the movements as they are actually going on; but, on the contrary, the movements are produced in accordance with his knowledge. But another person who looks at that instrument will receive fresh knowledge at every movement he perceives; the longer he looks on, the more knowledge does he acquire; he will gradually increase his knowledge till he fully understands the machinery…Our knowledge is acquired and increased in proportion to the things known by us. This is not the case with God. His knowledge of things is not derived from the things themselves; if this were the case, there would be change and plurality in His knowledge…”
As can be seen from above, when Maimonides is explaining the difference of God’s and human knowledge, he uses the same example what al-Ghazālī used. Even though Maimonides does not mention al-Ghazālī’s name in his works, it could be seen that there are a lot of similarities between al-Ghazālī’s and Maimonides’s ideas. Based on Griffel and Stroumsa’s argument, in this paper, I tried to show that there is a similarity between al-Ghazālī’s and Maimonides’s ideas on God’s knowledge. In my opinion, therefore, in the formation of Maimonides’s thought, as he thanks to Muslim philosophers like al-Farābī, Avicenna and Averroes, he also thanks to al-Ghazālī.
Philosophy of Religion God’s Attributes Omniscience Particulars al-Ghazālī Moses Maimonides
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2018 |
Submission Date | February 2, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.