İslâm Hukuku canlı, dinamik ve yürürlükte olan bir
hukuktur. Bu dinamikliğini İslam hukuku, fukahânın nassa dayalı içtihatlarından
almıştır. Nitekim Mecelle maddelerinde yer alan ve ulema tarafından önem
atfedilen "Zamanın değişimiyle, hükümlerin değişmesi inkâr edilemez"
kaidesi bunu açıkça ifade etmektedir. Şer’î-amelî hükümlerden olup yaşadığımız
çağda bir problem haline gelen telfik ve telfik ile ilgili olan taklid,
mezhepler arası intikal, tetebu’r-ruhas, teysir ve ihdasu Kavli’s-sâlis (üçüncü
görüş ortaya çıkarma) gibi lafızlar temelde her ne kadar birbiriyle aynı
oldukları gözlemlense de amelî boyutta bu kavramlar birbirine zıt oldukları
anlaşılmıştır. Terim olarak farklı görüş ve hükümleri birleştirmek anlamına
gelen telfîk, hicri yedinci asırdan itibaren usûlcüler arasında tartışılan bir
konu olmuştur. İslâm Hukukunda içtihada dayalı bir mesele olan telfîk,
genellikle fıkıh usûlü kaynaklarının taklit bölümünde ele alınmış olup birçok
risalede işlenmiştir. Dolayısıyla telfîk, içtihatta ve taklitte olmak üzere
ikiye ayrılır. İsmail Hakkı İzmirli, telfîki tek bir olayda ve iki olayda
gerçekleşen olmak üzere iki bölümde ele almıştır. Seyyid Bey ise icmâya muhâlif
olan ve olmayan şeklinde taksimde bulunmuştur. Müçtehitler döneminden sonra
uygulamada telfîke başvurulmuş, ayrıca her mezhep müçtehitlerinin görüşleri
arasında telfîk dinin hükümlerini hafife almamak kaydıyla genellikle câiz
görülmüştür. Telfîkin câiz olmadığını ileri süren fakihler de vardır. Ancak
onların bu tutumu aşırılık ve bağnazlık gibi ifadelerle eleştirilmiş ve nassın
ruhuna aykırı olmayacak şekilde iyi niyet besleyen müleffikin (telfik yapan
kişi) telfiki usûlcülerce kabul görmüştür.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2018 |
Submission Date | January 23, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 18 Issue: 1 |