Başlık:FETÜS VE YENİDOĞANDA BAĞLANMANIN İKİ YÜZÜ: MATERNAL VE PATERNAL BAĞLANMA
Title:TWO FACES OF FETAL/INFANT ATTACHMENT: MATERNAL AND PATERNAL ATTACHMENT
Özet:
Giriş
Bağlanma; bebekler ile anne-baba arasında gerçekleşen, duygusal olarak olumlu ve karşılıklı yardıma dayalı bir ilişkiyi ifade etmektedir. Maternal bağlanma; Bowlby tarafından; anne ve çocuk arasında sıcak, sürekli, yakın bir ilişkinin olması ve bu ilişkiden anne ve çocuğun doyum alması şeklinde tanımlanmıştır. Maternal bağlanma anne ve bebeğinin arasında doğum öncesinde oluşan ve hayat boyu devam eden bir bağlanmadır. Bu bağlanmanın niteliği; kadının algıladığı sosyal destek, depresyon yaşaması, erken ya da geç gebelik yaşı gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Maternal bağlanmanın yanı sıra baba ve bebeği arasında gelişen bağlanma (paternal bağlanma) da bebek için oldukça önemlidir. Her iki bağlanmanın da tam gelişemediği durumlarda bireyin kişilerarası ilişkileri etkilenmektedir.
Sonuç
Kişilerarası ilişkilerde etken rolü olan maternal ve paternal bağlanma, bireyin intrauterin hayatından başlayarak tüm yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Literatürde maternal bağlanma düzeyini inceleyen çalışmaların yanı sıra paternal bağlanma düzeyini inceleyen çalışmalar sayıca yetersiz ve var olan çalışmalarda da babaların kendilerini bebek bakımı konusunda dışlanmış hissettiklerini ifade ettikleri dikkat çekmektedir. Derlememizin amacı anne ve baba ile en çok etkileşime geçen meslek profesyonellerinden olan hemşirelerin, anne kadar babayı da bebek bakımına katmalarını sağlamak ve araştırmacı hemşirelere literatürün eksik olan bu kısmı için ışık tutmaktır.
Abstract:
Background
Bonding/Attachment; refers to an emotionally positive and reciprocal relationship between infant and parents. Maternal bonding (attachment), it is defined as a warm, continuous, close relationship between the mother and the child and that the mother and child are satisfied with this connection. Maternal attachment is a life-long link between mother and baby that occurs before birth. The quality of this bonding/attachment is affected by women's perceived social support, depression, early or late gestational age. In addition to maternal attachment, the paternal attachment is also very important to the baby. In situations where both attachments are not fully developed, the person’s interpersonal relationship is affected. Maternal and paternal attachment, which has an effective role in interpersonal relationships has an important place in the whole life of the individual, starting from the intrauterine life.
Conclusion
In the literature, studies examining the level of maternal attachment as well as studies examining the level of paternal attachment are inadequate and in being studies that the fathers expressed their feelings as exempted from babysitting. It is to shed light for this review that the nurses that are Professionals who have the most interaction with the mother and father compose the babies as well as the babies in the babysitting and the literature is lacking in the researcher nurses.
Anahtar kelimeler: Bağlanma, Anne, Baba, Bebek, Fetüs
Keywords: Bonding, Maternal, Paternal, Infant
Destekleyen kurumlar: Destekleyen kurum/kuruluş yoktur.
Kaynakça:
· Bağlanma;
anne bebek ve baba bebek bağlanması şeklinde kendini gerçekleştirmektedir. Bu
sürecin etkin ve tam gerçekleşmesi birçok faktöre bağlıdır. Bu faktörler
bireysel de olabileceği gibi çevresel de olabilmektedir (Lindgren, 2003; Cheng
ve ark., 2009; Alan ve Ege, 2013; Hergüner ve ark., 2014). Kadın ve erkeğin
bebeği benimsemesinin yanı sıra; sosyal destek alması, yaşı, depresyon yaşaması
gibi faktörler sıralanabilmektedir. Bu çalışmalar kadın ve erkeğin bu
faktörlere bağlı bağlanma sürecinde aksaklık yaşadığını göstermektedir
(Lindgren, 2003; Kavlak ve Şirin, 2009; Cheng ve ark., 2009; Güleç ve Kavlak, 2013;
Alan ve Ege, 2013; Hergüner ve ark., 2014).
Sağlıklı
bir toplumun temelini oluşturan sağlıklı, mental ve emosyonel durumu iyi olan
bireyler mutlu ve sevgi dolu bir aile ortamı içinde yetişmektedir. Bu bağlamda
toplum sağlığını etkileyebilen bağlanma sürecinin tam ve etkin şekilde
gerçekleşmesi, bireyin anne ve babası ile kurduğu bağlanma ile yakından
ilişkilidir. Bağlanma anne karnında başlamakta ve yankılarını bireyin hayatı
boyunca sürdürmektedir (Howe ve ark., 1999; Kavlak ve Şirin, 2009; Güleç ve
Kavlak, 2013).
Maternal
bağlanma; Bowlby tarafından 1951 yılında; anne ve çocuk arasında sıcak,
sürekli, yakın bir ilişkinin olması ve bu ilişkiden anne ve çocuğun doyum
alması şeklinde tanımlanmaktadır (Bowlby, 1969). Maternal bağlanma anne bebek
arasında doğum öncesinde gelişmeye başlayan özel ve eşsiz bir ilişkidir.
Cranley bu eşsiz ilişkiyi, maternal fetal bağlanma olarak tanımlarken, anneyi
ise doğmamış bebeği ile iletişim kuran ve bu iletişimle meşgul olan kadın
olarak tanımlamaktadır (Muller, 1994). Yenidoğan öz bakım becerileri henüz
gelişmediğinden bakım verenine bağımlıdır. Fiziksel ihtiyaçlar yönünden bağımlı
olan yenidoğanın duygusal ve zihinsel gelişimi yönünden bu bağımlılık oldukça
önemlidir (Kavlak ve Şirin, 2009; Güleç ve Kavlak, 2013).
Doğum
öncesi dönem (prenatal dönem); gebeliğin başlangıcından doğuma kadar fetüsün
büyüme ve gelişmesini tamamladığı süre olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde
kadınların vücudunda meydana gelen hormonal ve fiziksel değişiklikler kadınları
anneliğe hazırlamakta ve fetüse karşı bağlanma sürecini başlatmaktadır. Bu
süreçte kadın, kendini anne olarak görmekte ve doğacak bebeğinin doğum öncesi
ve sonrası gelişimini hayal etmekte; korunma, barınma gibi sorumluluklarını
hissetmeye başlamaktadır. Tüm bu duygular bağlanmayı güçlendirmekte ve anne
bebek etkileşiminin prenatal dönemde başlamasına neden olmaktadır (Bowlby,
1969; Muller, 1994; Duyan ve ark., 2013).
Prenatal bağlanma teorisinin temelleri ilk olarak
hemşireler tarafından atılmıştır. Brandon ve arkadaşlarının aktardığına göre;
Chicago Üniversitesi’nde maternal bakım konusunda uzmanlaşan Rubin, prenatal annelik rolünde kadınların elde
ettiği kazanımları araştırdığı bir çalışmada kuramsal bir bağlanma yapısını
geliştirmiş ve doğum sonrası anne-yenidoğan arasındaki bağın prenatal
süreçlerin bir sonucu olduğunu bulmuştur. Ayrıca Rubin kendi gözlemlerine
dayanarak kadınların prenatal dönemde yerine getirdikleri dört özel görevi şu
şekilde sıralamıştır. Bunlar; kendi ve bebeği için güvenli yol arama, bebeğin
diğerleri tarafından kabul edildiğine emin olmak, bağlanım ve kendinden ödün
vermedir. Rubin bağlanma terimini kullanmadan gebeliğin psikolojik deneyimini
kavramsallaştırmıştır (Rubin, 1967; Brandon ve ark., 2009).
Maternal
bağlanma kadında annelik davranışları ile oluşmaktadır. Annelik davranışının
gelişmesini ise; genetik (oksitosin, progesteron ve östrojen alfa
reseptörleri), çevresel (bebeklik-çocukluk döneminde öğrenilen bağlanma,
bebekle ilk karşılaşma ve bebeğin uyarısı) ve hormonal (oksitosin, progesteron,
östrojen, prolaktin, kortikotropin salıverici hormon) etkenler belirlemektedir.
Bu etkenler annelik davranışının gelişmesini sağlayacak nöral yolakları
oluşturmaktadır (Leckman ve Herman, 2002). Kinsley ve Lambert kadının annelik
davranışlarının doğumdan itibaren başladığını, üretken olduğu dönemde (puberte
ile başlayan, gebelik, postpartum, anne-bebek ilişkisinin olduğu dönemler)
hızlanarak devam ettiğini belirtmiştir (2008). Gebelikte anne bebek
bağlanmasının oluşmasında annenin fetüsü kendinden farklılaştırarak bir birey
olarak algılaması, fetüs ile etkileşime girmesi, fetüsün özelliklerini
yorumlaması ve kendini fetüse adamasının önemli olduğu vurgulanmıştır (Peppers
ve Knapp, 1980). Fetal hareketleri hisseden kadınların maternal bağlanma
düzeyleri, hissetmeyen kadınlara göre daha yüksek bulunmuştur. Aynı çalışmada;
maternal bağlanma ve fetal gelişimin özellikle 16.-20. Gebelik haftalarında
ilişkilendiği ve bu ilişkinin küçük fakat anlamlı olduğu belirtilmiştir
(Heidrich ve Cranley, 1989).Ultrasonda fetüsün görüntülenmesi
maternal fetal bağlanmayı güçlendirebileceği düşünülmüştür (Lindroos ve ark.,
2015).
Literatür
incelendiğinde maternal bağlanma, prenatal dönemde oluşmakta ve çeşitli
faktörlerden etkilenmektedir. Bu faktörler kadının çevresinden ve eşinden
algıladığı sosyal destek düzeyi, yaşadığı depresyon, parite sayısı, gebeliği
isteme durumu ve doğum korkusunun olması şeklinde sıralanmaktadır. Bu
faktörlere baktığımızda maternal bağlanmanın ilk olarak oluştuğu prenatal dönem,
kadın ve doğacak bebeği için oldukça önemlidir. Abbasi ve arkadaşları prenatal bağlanmanın; annenin bebeğine daha
olumlu ve sağlıklı bir süreçle uyum göstermesi açısından önemli rol oynadığını
vurgulamıştır (2012). Buna ek olarak başka bir çalışmada; prenatal bağlanmanın
kadının ebeveyn rolü ve annelik kimliği gelişiminde önemli rol oynadığı
bildirilmiştir (Sıddıquı ve ark., 2000). Condon ve Corkindale’ in yaptığı
çalışmada ise antenatal bağlanmanın; kadınların depresyon, anksiyete ve sosyal
destek alma düzeyleri ile partnerleri tarafından yönetilme ve
eleştirilmelerinden etkilendiği belirlenmiştir (1997). Prenatal bağlanma
kadının kendi annesinden deneyimlediği bağlanmanın niteliği ile ilişkili
bulunmuştur (Yılmaz, 2013).
Yapılan
çalışmalarda algılanan sosyal desteğin maternal bağlanma ile ilişkili olduğu
belirtilmiştir (Alan ve Ege, 2013; Hergüner ve ark., 2014; Lindroos ve ark.,
2015; Çınar ve ark., 2015; Metin ve Pasinlioğlu, 2016).
Kadının algıladığı sosyal desteğin düşük olması maternal bağlanmanın
gelişimini olumsuz etkilediği belirtilmiştir (Lindroos ve ark., 2015). Maternal
fetal bağlanmanın sosyal destek ile ilişkisinin incelediği bir çalışmada;
sosyal destek düzeyi yüksek olan grupta daha yüksek bağlanma düzeyine sahip
oldukları bildirilmiştir (Diniz ve ark., 2014). Çınar ve arkadaşlarının
postpartum dönemde anneler ile yaptıkları çalışma sonucunda; algılanan sosyal
desteğin maternal bağlanma ve emzirme yeterliliği üzerine olumlu etkisi olduğu
saptanmıştır(2015). Başka bir çalışmada ise; kadınların algıladıkları sosyal
destek düzeyi ile maternal bağlanma düzeylerinin birbirlerine paralel olarak
artış gösterdiğini belirlenmiştir (Alan ve Ege, 2013). Konak-Griffin (1988) prenatal bağlanma ile
sosyal destek arasında anlamlı ilişki bulunmadığını belirtmişken, 2015 osyal
desteğin maternal fetal bağlanmayı etkilediğini bildirmiştir (Konak-Griffin,
1988; Jong ve ark., 2015). Başka bir çalışmada ise maternal fetal bağlanma ile
algılanan sosyal destek arasında anlamlı bir ilişki olduğu, sosyal destek
düzeyi arttıkça bağlanma düzeyinin arttığı belirtilmiştir (Paulson ve ark.,
2010).
Maternal bağlanmayı etkileyen faktörlerden biri
de depresyondur. Maternal fetal bağlanma ve depresyon arası ilişki bildirilmiştir
(Lindgren, 2001; Hergüner ve ark., 2014; Lindroos, 2015). Depresyon ruhsal
çöküntü anlamına gelmektedir. Kadının yaşadığı depresyon postpartum ve
menstrüel siklus ile ilişkilendirilse de sosyal ve çevresel etkenlerden de
etkilenmektedir (Deniz, 1995; Yaşar, 2007). Maternal depresyon düzeyi yüksek
olan kadınlarda maternal fetal bağlanma düzeyleri düşük saptanmıştır (Diniz ve
ark., 2014). Yapılan
bir çalışmada gebe kadınların depresyon düzeylerinin yaş, çalışma durumu ve
eğitim düzeyinden etkilendiği; ayrıca bu etkenlerin maternal bağlanmayı da etki
ettiği bildirilmiştir (Yılmaz Dereli ve Beji Kızılkaya, 2010). Hergüner ve arkadaşları (2014) ile
Lindgren (2003) kadında depresyon varlığının maternal bağlanmayı olumsuz
etkilediğini belirtmiştir.
Maternal bağlanmayı etkileyen faktörlerden bir diğeri; gebeliğin
planlı olup olmamasıdır. Gebeliğin planlı olması; kadının sağlıklı gebelik
davranışlarında bulunmasını ve bebeğine bağlanmasını etkilemektedir. Cheng ve
arkadaşları çalışmasında; planlı gebeliği olan kadınlarda sağlıklı maternal
davranışlar görülürken, planlı olmayan gebeliği olan kadınlarda sağlıksız
maternal davranışlar görülmediğinin altını çizmiştir (2009). Yılmaz Dereli ve
Beji Kızılkaya Türkiye’de yaptıkları çalışmada; maternal bağlanma düzeyini etkileyen faktörlerden
birini gebeliğin planlı olup olmaması olarak bildirmiştir (2010).
Bağlanma düzeyini etkileyebilecek bir diğer faktör ise paritedir. Ancak
çalışmalarda paritenin etken olup olmadığına dair karşıt bulgular vardır.
Örneğin; Yılmaz Dereli ve Beji Kızılkaya (2010) ile Lindgren (2001) parite ile
maternal bağlanma düzeyi arasında ilişki olduğunu bildirmiş ancak Paulson ve
Bazemore (2010) çalışmasında anlamlı bir ilişki bildirmemiştir. Bu konuda
maternal bağlanmanın parite ile ilişkisini açığa kavuşturacak geniş çalışmalara
ihtiyaç vardır.
Literatürde maternal bağlanmayı etkileyen bir diğer faktör çalışmalarda
doğum korkusu olarak belirlenmiştir (Hergüner ve ark., 2014; Güleç ve ark.,
2014). Doğum korkusunun temeli; geçmişte yaşanan kötü olarak algılanan doğum
deneyimlerine dayanmaktadır (Şahin ve ark., 2009; Timur ve Şahin, 2010). Bu
korkunun azaltılmasında en önemli faktör sosyal destek olarak belirlenmiştir
(Güleç ve ark., 2014). Doğum korkusu ve doğum şeklinin de maternal bağlanmaya
etki edebileceği yönünde bulgular bildirilmiştir. Doğum şeklinin maternal
bağlanma ile ilişkili olduğu, sezaryen doğumun olumsuz etkileyebileceği
belirtilmiştir (Hergüner ve ark., 2014).
Çalışmalar
incelendiğinde görülmektedir ki; prenatal bağlanma ile başlayan bağlanma süreci
birçok faktörden etkilenmektedir. Bu faktörlerin anne ile en yakın etkileşimde
olan bir sağlık profesyoneli hemşire tarafından tanınması gerekmektedir.
Prenatal dönemde kadının algıladığı sosyal destek ve depresyon konusunda kadını
değerlendirmeli ve görüşmeler yapmalıdır. Ayrıca gebeliğin planlı olmadığı
durumlarda kadını bilinçlendirmeli, bağlanmanın normal sürecine yönelik kadına
destek olmalıdır.
Anne
bebek bağlanmasının yanı sıra baba bebek bağlanması da sağlıklı bireylerin
yetişmesi ve sağlıklı bir toplumun temelinin atılması için oldukça önemlidir.
Mutlu ve sıcak, sevgi dolu bir aile ortamında yetişen bireyler sağlıklı topumun
temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı bireylerin yetişme sürecinde bireyin babası
ile kurduğu bağlanma, annesi ile kurduğu bağlanma kadar önemlidir.
Paternal
bağlanma baba ve bebeğinin bağlanmasını tanımlamaktadır. Yenidoğanın babası ile
ilişkisi, annesi ile ilişkisi kadar önemli olup, yenidoğanın zihinsel, ruhsal
ve bedensel gelişimi açısından önem taşımaktadır. Baba bebek ilişkileri
literatürde anne bebek ilişkileri kadar geniş kapsamda ele alınmamaktadır.
Ancak bireyin sağlıklı gelişimi göz önüne alındığında sevgi dolu sıcak bir aile
ortamında bunun sağlanabileceği bu yüzden de babaların bebekleri ile iletişimi
göz ardı edilmemelidir (Dizman ve Gürsoy, 2005; Başal, 2006).
Yapılan bir çalışmada; baba adayları; paternal fetal
bağlanmayı üç alanda yaşadıkları belirtmiştir. Bunlar; benliğin farklılaşması,
rol alma ve kendini vermek olarak sıralanmıştır. Ayrıca eşi ile ilişkisi
kuvvetli olan erkeklerde paternal fetal bağlanma arasında anlamlı olumlu ilişki
tespit edilmiştir (Cranley, 1981).
Donley baba bebek bağını, anne baba arasındaki iletişimin
şekillendirdiğini bildirmiştir (1993). Literatürde eşlerin ilişkilerini
algılama biçimleri ve ilişkilerinden aldıkları doyumun anne baba rolünü
benimsemeleri arasındaki ilişkiye etkisi olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca anne
baba arasındaki gerginliğin çocuk üzerinde olumsuz etki bıraktığı
belirtilmiştir (Şirvanlı Özen, 1999; Erbek ve ark., 2005; Öngider, 2006). Baba
olmak da anne olmak gibi her erkek için eşsiz bir deneyimdir. Anne; vatan, doğa
ve toprak gibi kelimelerle bağdaştırılırken baba için öyle değildir. Babalar
ilk yıllarında çocukları ile çok fazla etkileşime girmese de baba çocuğu için
dünyaya karşı yönlendirici bir rehber gibidir (Formm, 2003). Baba adaylarının,
baba olacaklarına inanamadıkları, ebeveyn rolüne geçişte problemler ile eş
ilişkilerinde uyumsuzluk yaşadıkları belirtilmiştir (Genesoni ve Tallandinin,
2009). Bir çalışmada; erkekler baba olmayı, düşündüklerinden daha fantastik bir
olay olarak tanımlamışlardır (Fagerskiöld, 2008). Babalığa
geçişte erkeklerin iyi bir baba olmanın bilgisini öğrenmeye ve yeni rollerinin
getirdiklerini algılayarak uyum göstermeye çalıştıkları bildirilmiştir (Gage ve
Kirk, 2002). Ayrıca, emzirmenin bebek için gerekli olduğunu bildikleri
halde bu durumun kendilerini bakımda önemsiz hissettirdiğini ve anne kadar
bakımda rol almak istediklerini ifade etmişlerdir(Fagerskiöld, 2008). Gebelik süresince
baba adaylarının yaşadığı psikolojik sorunlar incelendiğinde; düşük eğitim
seviyesi, partneri ile zayıf ilişki, zayıf sosyal destek ve düşük yaşam
kalitesi ile anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır (Boyce ve ark., 2007). İlk kez
baba olacaklarla yapılan çalışmada; erkekler tüm gebelik boyunca olmamakla
birlikte ara ara kendilerini yetersiz ve eksik (cinsel açıdan, kadının değişen
duygu durumuna ayak uydurmada), geleceği düşündüklerinde ise güvensiz ve
endişeli hissettiklerini (eski serbest hayatlarından vazgeçme durumlarından
dolayı) ifade etmişlerdir. Bunun yanı sıra erkekler, eşlerinin ve doğacak
bebeklerinin sağlığından endişe ettiklerini, eşlerine daha fazla korumacı ve
ilgili davrandıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca erkeklerin karmaşık duygular
(mutsuzluk, hayal kırıklığı ve mutluluk) ve kendilerini dışlanmış hissettikleri
vurgulanmıştır (Finnbogadottir ve ark., 2003).
Aile bireylerinden çiftlerin ruhsal durumlarının birbiri
üzerine etkisi olmaktadır. Çalışmalar kadının yaşadığı depresyonun erkeğin
yaşadığı depresyon ile ilişkili olduğunu ve bu durumun dolaylı olarak
bağlanmaya etkisi olduğu bildirilmiştir (Ferkeitch ve Mercer, 1997; Paulson ve
Bazemore, 2010). Paternal ve maternal depresyon varlığının birbirinden olumsuz
etkilendiği bildirilmiştir (Paulson ve Bazemore, 2010). İlk kez baba olacaklar
ve önceden baba olmuş erkekler ile postnatal dönemde yapılan çalışmada; gruplar
arası yenidoğan bağlanmasında anlamlı fark belirtilmemiştir. Ayrıca yenidoğan
ile bağlanmanın ilk iki etkeni; fetal bağlanma ve depresyon olarak
bildirilmiştir (Ferkeitch ve Mercer, 1997).
Literatürde maternal ve paternal bağlanmanın
karşılaştırıldığı çalışma sayısı oldukça azdır. Türkiye’de yapılmış bir
çalışmada; iki bağlanma arasında anlamlı fark olduğu saptanmıştır. Paternal
bağlanma skorunun gebe kadınların maternal bağlanma skorundan düşük olduğu
tespit edilmiş aynı zamanda hem maternal hem de paternal bağlanma skorunun
bireylerin yaşları ile negatif ilişkisi olduğu belirtilmiştir (Üstünöz ve ark.,
2010).
Subjects | Health Care Administration |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | December 29, 2017 |
Submission Date | September 18, 2017 |
Acceptance Date | December 26, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Volume: 33 Issue: 3 |