Gender is one of the basic features that characterizes human beings, and when gender is mentioned, the first thing that comes to our minds is biological sex. However, the concept of social gender includes much more than innate male and female biological characteristics. Society constructs social gender on top of biological sex. It shapes the two genders by assigning them social duties, roles, and forms of behavior, and it criticizes and directs the genders regarding their attire, behavior, what’s considered normal or abnormal for them, what is expected from them, and what they will be held accountable for. Thus, the two sexes, which are born as equals, stop being equal as a result of the roles determined by society and the duties and responsibilities imposed by it, and gender inequality thus emerges. Furthermore,
this disrupts equality to the detriment of women. It is seen that the public sphere is taken as a reference
while trying to define the social existence, identity, and actions of women. In many ways, such as attire,
behavior, attitude, etc. the public sphere is where women are exposed to much more social pressures and
limitations than men. These limitations and pressures cause them to feel that they are under social pressure,
from their clothing to their speech and mimics, from their behavior to their socialization. Moreover, the social
pressure that women are exposed to is not only from men. It comes from the general society, and therefore,
the pressures and limitations in question have a social character. This study aims to analyze the relationship
between the demographic characteristics of individuals, especially gender, and the social pressure that
individuals feel in terms of social gender and marital status using the logistic regression models, based on the
Microdataset of the Turkish Statistical Institute, Life Satisfaction Research 2019. As a result of the analysis, it
has been determined that women are exposed to social pressure at a much higher rate than men regarding
their gender, marital status, and attire. This situation can be accepted as an indicator of gender inequality
between men and women.
Cinsiyet insanı niteleyen temel özelliklerden biridir ve cinsiyet denince ilk olarak biyolojik cinsiyet anlaşılmaktadır. Oysa cinsiyet kavramı doğuştan gelen kadın ve erkek olma durumu dışında çok daha fazla anlam içermektedir. Toplum, kadın ve erkek olarak nitelenen iki cinse toplumsal görevler, roller ve davranış biçimleri yükleyerek onları şekillendirmekte ve kadın ve erkeğe nasıl giyinecekleri, nasıl davranacakları, onlar için nelerin normal veya normal dışı sayılacağı, kendilerinden neler beklendiği ve nelerden sorumlu tutulacakları gibi pek çok konuda telkinde bulunarak, yönlendirerek ve eleştirerek biyolojik cinsiyetin üzerine toplumsal cinsiyeti inşa etmektedir. Böylelikle eşit olarak dünyaya gelen iki cins, toplumun belirlediği roller, yüklediği görev ve sorumluluklar sonucunda eşit olmaktan uzaklaşmakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, kadın açısından ortaya çıkan bu eşitsizlik, iki cins için geçerli olan eşitliği kadın aleyhine bozmaktadır. Kadının toplumsal varlığı, kimliği ve eylemleri tanımlanmaya çalışılırken referans olarak kamusal alanın alındığı görülür. Bu bağlamda kamusal alan, giyim, davranış, tutum vb. pek çok açıdan kadının erkeğe kıyasla çok daha fazla toplumsal baskı ve sınırlamalara maruz kaldığı yaşam alanıdır. Söz konusu sınırlama ve baskılar, giyimlerinden konuşma ve gülüşlerine, davranışlarından sosyalleşmelerine kadar çok geniş bir alanda toplumsal baskı altında hissetmelerine yol açmaktadır. Öte yandan, kadının maruz kaldığı sosyal baskı sadece erkeklerden değil, toplumun genelinden gelmekte ve bu sebeple söz konusu baskı ve sınırlamalar toplumsal nitelik taşımaktadır. Bu çalışmada, Türkiye İstatistik Kurumu, 2019 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması mikro veri seti kullanılarak fertlerin cinsiyet, medeni durum ve kılık kıyafet konularında hissettikleri toplumsal baskının cinsiyete göre farklılık gösterip göstermediği lojistik regresyon modelleriyle analiz edilmiştir. Öte yandan sözü edilen konularda hissedilen baskı üzerinde bireylerin diğer demografik özelliklerinin etkisi olup olmadığı da araştırılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, kadınların cinsiyetleri, medeni durumları ve kılık kıyafetleri konusunda erkeklerden çok daha yüksek oranda toplumsal baskıya maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Bu durum kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir göstergesi kabul edilebilir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2021 |
Submission Date | August 19, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Issue: 35 |