Abstract
Türklerin dinlere karşı duydukları ilgi dünyadaki büyük dinlerden çoğunu bulundukları coğrafyaya göre, art arda ya da aynı anda benimsemelerine neden olmuştur. Türklerin diğer dinleri kabul etmeleri neticesinde eskiden kalma inançları birden kaybolmamış, bu inanç ve geleneklerin izleri ve etkileri birçok konuda merkezden taşraya doğru gidildikçe ton değiştirerek günlük hayatın içerisinde daha belirgin hale geldiği müşahede edilmektedir. Binaenaleyh eski dünyanın tanınmış ibadet yerlerindeki dinsel törenler çoğunlukla yöresel eski dinlerin kalıntılarını da yansıtır. Daha da önemlisi Fatih bir ırk veya bir misyoner örgütünün dinsel üyeleri tarafından yabancı ülkelere getirilen yeni dinsel söylemlerin gücü ile yerli dinsel törenler biçim değiştirerek yeni dinin malı olur.
Türklerin evliya ile ilgili dinî düşüncelerinin kaynağı, İslâm’a kadar; ağırlıklı olarak atalar kültü, Şamanizm sonra kısmen etkili olan, Hristiyanlık, Budizm, Mazdeizm ve Maniheizm gibi inançların etkisiyle oluştuğu gözlenmektedir. İslam’ın Türk halkları arasında tasavvufi boyutuyla kabul görüp yaygınlaşması ve gelişmesi XII. yüzyıldan itibaren Müslüman Türk evliya tipini de etkilemiştir. Bundan böyle gelecekten haber veren, hastaları iyileştiren, göklerde uçabilen ve ateşte yanmayan bir evliya tipi İslam dairesi içerisinde dinî ve tasavvufi metinlerde yerini almıştır.
Çalışmada, Türk kökenli halkların inanç tarihine bir nebze de olsa katkıda bulunabilmek için XVII. yüzyıl büyük Türk seyyahı Evliya Çelebi’nin Balkanlarda kayıt altına aldığı, Bektaşi menkıbelerinden hareketle, İslam öncesi inanç unsurlarını irdeleyerek kutsalın değişen morfolojisi, tarihi gelişimi ve dinler arasındaki senkretizm, ana hatlarıyla değerlendirilecektir.