İslam dünyasında Gazzâlî ile başlayan ve İbn Rüşd’de
karşılığını bulan tehâfüt (tutarsızlık) tartışması, İslam ortaçağında, kelam
(teoloji) ile felsefe geleneklerinin birbiriyle olan eleştirel diyaloglarını
irdelemek bakımından bir başlangıç noktası sunar. Tartışma konularının hemen
hepsi ilgi çekici olmakla birlikte, tehâfütteki hemen tüm tartışmaların düğüm
noktasını nedensellik sorununun oluşturduğu söylenebilir. Bilindiği gibi,
ortaçağ İslam düşüncesinin iki temel entelektüel akımı olan kelam ile felsefe
arasında, nedensellik konusunda köklü bir ayrışma yaşanmıştır. Kelamdaki
nedensellik tartışması, daha çok dinsel bildirilerde yer alan Tanrı’nın kudreti
ile Tanrı-evren ilişkisine ait ifadelerin yorumlanmasına dayanır. Kelamcılar,
antik atomcu gelenekten yola çıkarak, parçalı ve süreksiz bir evren modeli
geliştirmişler ve İslam dinsel bildirilerini bu model ışığında yorumlamışlar,
hem tanrısal hem de doğal düzeyde nedensel zorunluluğu inkâr etmişlerdir.
Aristotelesçi anlamda, nesnelerin eylemlerini gerektiren bir doğalarının ve
özlerinin olduğunu reddetmişlerdir. Oysa filozoflar, kendilerini Aristoteles’in
akılcı ve bilimsel felsefesinin geliştiricisi olarak görmüşlerdir. Felsefi
çevrelerde, Tanrı ilk neden olarak görülmüş, şeylerin tanrısal sudur yoluyla
neden-sonuç ilişkisiyle zorunlu olarak varlığa geldiği savunulmuş, nesnelerin
eylemlerini gerektiren bir doğalarının ve özlerinin bulunduğu ileri
sürülmüştür. Filozoflara göre, bir şeyi bilmek demek, o şeyin nedenlerini
bilmek demektir; dolayısıyla bir şeyin doğasının ve doğal nedenselliğin inkârı
aynı zamanda bilginin inkârı demektir. Bu yüzden nedenselliğin onayı,
filozoflar için epistemolojik ve ontolojik bakımdan yaşamsaldır. İşte Gazzâlî
kelam geleneğini, İbn Rüşd ise felsefe geleneğini öncelemiş, bu ikisi arasında
tehâfüt geleneğinde doğal nedenselliğin zorunlu olup olmadığı konusunda köklü
bir tartışma yaşanmıştır. Bu çalışmada, önce Gazzâlî’nin doğal nedenselliğin
zorunluluğu düşüncesine yönelttiği eleştiriler, ardından da bir filozof olarak
İbn Rüşd’ün Gazzâlî karşısında nedensel zorunluluğu savunusu ele alınacak,
tartışmaların dayandığı ontolojik ve epistemolojik zemin ana hatlarıyla gözler
önüne serilmeye çalışılacaktır. Tartışma gerçekten önemlidir; zira pek çok
modern doğulu ve batılı araştırmacı, Gazzâlî’nin nedenselliğin zorunluluğunu
eleştirisini, nedenselliğin inkârı olarak yorumlamış ve nedensellik düşüncesi
geçmişten günümüze bilimde güçlü bir işlev yüklendiği için Gazzâlî’yi İslam
dünyasında yaşanan bilimsel duraklamanın ve gerilemenin baş müsebbibi ilan
etmiştir. Dolayısıyla sağlıklı bir karara varabilmek için tartışmayı analiz
etmek kaçınılmazdır.
ABSTRACT
The discussion over incoherence (tehâfüt) which starts with
Ghazzâlî and which Averroes responds provides a starting point for questioning
the critical dialogues of theology (kalâm) and philosphy tradi- tions with one
another in the middle age of Islam. Even though all the discussion subjects are
interesting, it can be said that the causality problem forms nearly all the
discussions in incoherence. As its known, a radical separation has been
experienced between two major intellectual traditions of the medieval Islamic
thought: theology (kalâm) and philosophy (falsafah). The discussion of
casuality in theology are based on the interpretations of some statements
related to the power of God and the relation of God-universe in the sacred
texts. The theologists developed a fragmental and discontinuous model of
universe and they interpreted the Islamic sacred texts under the light of this
model though using an ancient atomist tradition and they rejected the causality
both at the divine and natural level. They rejected the nature and the essence
which require the actions of the objects. However, the philosphers regarded
themselves as the developers of the rational and scientific philosophy of
Aristotle. In philosophy, the God was regarded as the first cause, it has been
defended that the things necessarily existed with cause and effect through
divine emanation (sudûr), it has been claimed that the objects have the nature
and the essence that require their actions. To philosophers, to know a thing is
to know its causes; namely, the rejection of the nature or essence of a thing
and natural causality means the denial of knowledge as well. Therefore, the
approval of causality is essential for the philosophers ontolgically and
epistemologically. While Ghazzâlî prioritises the theological tradition,
Averroes prioritises the philosophical tradition; a radical discussion has been
experienced between these two as to whether the natural causality is necessity
in the incohererence tradition. In this study, first, the criticisms of
Ghazzâlî towards the thought of natural causality necessity and then as a
philospher the defend of Averroes regarding the natural causality against
Ghazzâlî will be focused on, the ontological and the epistemological ground on
which the discussions are based will be generally revealed. The discussion is
highly important; for many modern eastern and western researchers have
intrepreted Ghazzâlî’s criticisim of the necessity of causality as the denial
of causality and they declared that Ghazzâlî is the main reason for the
scientific decadence; for the thought of causality has had an important
function in science from past to our present time. Therefore, it is inevitable
to analyze the discussion so as to reach a right decision.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Erdem |
Authors | |
Publication Date | December 24, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Issue: 77 |
ERDEM Journal is indexed by TR Dizin, MLA International Bibliography, EBSCOhost, SOBIAD, ASI (Advanced Science Index) ISAM, DAVET and AYK Journal Index.