Doğadaki dört temel unsurdan biri olarak kabul edilen su, bütün canlı organizmalar için yaşamsal önemdedir. Bahsedilen değerinin yanı sıra su; kültürel, toplumsal ve bireysel belleğimizde simgesel, metaforik ve imgesel anlamlar kazanmıştır. Birçok araştırmacı bilhassa eski kültürlerden itibaren suyun ifade edilen gönderimsel anlamlarını açımlamışlardır. Suyun imgesel değerini ortaya koyan araştırmacılar, insanın sudan ve suyun gerçekliğinden kaçamayacağını belirtip su imgesi ile insan yazgısı arasındaki doğrudan ilişkiye vurgu yaparlar. Buna göre su; yaşamın tohumudur ve yaşam su ile başlar. Bununla birlikte o, çift görünümlü yapısıyla ölüm yazgısı ile de ilişkilendirilmektedir. Suyun düşlere yöneltici tavrı ve doğadaki vazgeçilmez hayati önemi, onun farklı kültürlerde çeşitli sembolik değerler kazanmasına yol açmıştır. Öte yandan suya ilişkin anlatılarda dinî göndergelere ve referanslara da tesadüf edilmektedir. Su; potansiyel bütün güçlerin öncülü, evrendeki her şeyi oluşturan ilk madde ve ayrışmamışlığın simgesidir. Var oluşun başlangıcında ve sonunda su vardır. Birçok kadim kültürde olduğu gibi Türk kültüründe de suyun zengin ve başat bir metaforik, simgesel ve imgesel anlamı vardır. Araştırmacılara göre su, Türk geleneklerinin köklerini tutan en büyük temeldir. Su, yaratılışın temel noktası olmasının yanı sıra dünyanın sonunu getiren unsurdur.
Türk şiirinin kurucu isimlerinden biri olan Yunus Emre’nin şiirlerinde su kavramının işlevine ilişkin yapılacak yakın bir okumada, onun su metaforunu sistemli bir şekilde kullandığı ortaya çıkacaktır. Yunus Emre’nin suya yönelik atfettiği metaforik anlamların yorumlanmasının anahtarı tasavvuf felsefesidir. Şair şiirlerinde suyun katre, pınar, ırmak, deniz, umman gibi farklı hâlleriyle insan yazgısını, bir başka ifadeyle tasavvufi anlamda insanın ruhsal yolculuğunu somutlar. Buna göre yeryüzüne çıkan su, ırmakla birlikte ses çıkararak akar. Bu akış ve ses çıkarma durumu, arayışı yani Hakk’ı arama yolculuğunu somutlar. Arayışın neticelenmesi ise denizle birlikte olur. Bu noktadan sonra su ne ses çıkarır ne de akar hâldedir. Dile getirilen durum söz sahibi insanların, sükût sahibi insanlara dönüşmesini imler. Aynı şekilde deniz, metaforik olarak Hakk’ın varlığında bütünleşmeye, Vahdet inancına gönderimde bulunur. Makalede, akan su ve durgun su kavramları ile somutlanmaya çalışıldığı gibi pınar, ırmak gibi sular; akışlarıyla, gidişleriyle ve çıkardıkları seslerle söz ehli insanların Hakk’ı arama yolculuğunu temsil eder. Durgun su ise, sükût sahibi olgun insanların ruhsal açıdan kemâle ermelerine gönderimde bulunur. Akan sular, tasavvuftaki fena ve beka kavramlarıyla ilişkilendirilebilecek şekilde biçimlerini yok ederek denizle bütünleşirler ve onda varlıklarını devam ettirirler.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | August 25, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 |