Bu makale, demokratik moment fikri ile eleştirel teori geleneğinin toplum ve siyaset felsefesi arasında bağ kurmaya çalışmaktadır. Sheldon S. Wolin demokrasiyi, siyasi ve hukuki rejimlerin kuruluşuna önsel ve kurumsal düzen içinde massedilmeye direnen siyasal bir gücün daima canlı tutulması olarak tanımlarken; demokrasinin zamansal açıdan ele avuca gelmeyen bir moment olarak kavramlaştırılabileceğini savunur. Bu moment aynı zamanda siyasetin öznesini ve özerkliğini vücuda getiren bir moment olarak görülebilir. Oysa Aydınlanmanın özbilinç, özerklik ve öznellik idelerini ve ideallerini, felsefi ve siyasal bir miras olarak sahiplenen eleştirel teori geleneğinin, demokratik momenti ne ölçüde kavrayabildiği kuşkuludur. Eleştirel teori, özellikle ikinci kuşaktan itibaren haklı olarak yaşayan nesillerin gündelik yaşam deneyimleri ile özbilinç arasında bağ kurmaya çalışmış; birinci kuşağın araçsal akıl eleştirisinin entelektüalizmini eleştirmiştir. Ancak bu eleştiri, Walter Benjamin gibi bir figürün, liberal kamusal alanların şematizmine düşmeden, hatırlama ve deneyimin aktarılması vasıtasıyla, siyasal öznelliği kurma çabasını göz ardı etmiştir.
This article tries to establish a link between the idea of democracy and the social and political philosophy of the critical theory tradition. Sheldon S. Wolin argues that democracy can be conceptualized as a temporally elusive moment, while defining democracy as a priori to the establishment of political and legal regimes, and as always keeping alive a political power that resists being absorbed in the institutional order. This moment can also be seen as a moment that embodies the subject and autonomy of politics. However, it is questionable to what extent critical theory tradition, which embraced the ideas and ideals of self-consciousness, autonomy and subjectivity in the Enlightenment thought, as a philosophical and political legacy, could grasp the democratic moment. Critical theory, especially from the second generation, tried to establish a connection between the daily life experiences of the generations living and self-consciousness, and criticized the intellectualism of criticism of the instrumental reason in the first generation. However, this criticism overlooked the effort of a figure like Walter Benjamin to establish political subjectivity through the transmission of memory and experience, without falling into the schematism of liberal public spaces.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 21, 2022 |
Submission Date | February 2, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 13 Issue: 2 |