Abstract
Göç, AB-Türkiye ilişkilerini son birkaç on yıldır (yeniden) şekillendiren en önemli meselelerden biri haline gelmiştir. 2015 yazında göçmen ve sığınmacı sayılarındaki beklenmedik artışın, veya bazı uzmanların tabir ettiği şekliyle 2015 Akdeniz göçmen ve sığınmacı krizinin, AB-Türkiye ilişkileri üzerinde önemli yansımaları olmuştur ve nihayetinde 2016 yılındaki AB-Türkiye Mutabakatı’nın kabulüne yol açmıştır. Mutabakat, çok farklı tepkileri tetikleyerek bazı gözlemcilerin, Türkiye’de göç meselelerinin artan şekilde politize edilmesinin AB-Türkiye antlaşmasının AB’nin önceliklerine hizmet edecek şekilde sürdürülebilir ve sorunsuz uygulanmasının önünde potansiyel bir kısıt oluşturacağını vurgulamışlardır.
Bu çalışma, AB’nin dış sınırlarında yer alan bir ülke olarak Türkiye’nin nasıl ve ne şekilde AB’nin göç politikası önceliklerine itiraz ettiğini analiz etmektedir. Makale, yöntemsel olarak kalitatif nitelikte olup seçilmiş birincil ve ikincil yazılı kaynakların incelemesine ve analizine dayanmaktadır. Makalenin temel argümanı, göç olgusunun AB-Türkiye ilişkilerinde araçsallaştırıldığı ve Türk otoritelerinin, AB-Türkiye ilişkilerini geleneksel olarak karakterize eden güç hiyerarşisi asimetrisini değiştirme çabası içinde göç konusuna AB ile yaptıkları görüşmelerde değindikleri şeklindedir.