Günümüzde sıklıkla tartışılan ve en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri de adâlettir. Adâletin tanımı, mahiyeti ve ölçütü, öteden beri âlimlerin, filozofların, düşünürlerin ilgi alanına girmiş, kalem ve düşünce sahibi her insan bu konuda bir şeyler yazma, söyleme gereği duymuştur. “Adâlet nedir?”, “Adâletin temel ölçütü nedir?”, “Adâletli insan kimdir?” ve “Adâleti engelleyen durumlar nelerdir?” gibi sorular ve sorunlar tarih boyunca hep insanlığın gündemini meşgul etmiştir. Kimi düşünürler, adâleti, “denge” diye kimileri, “mücâzât ve mükâfatta eşitlik”, kimileri ise “hak ve hukuk” kavramlarıyla açıklamıştır. İslâm düşüncesinde ise adâlet; “adl”, “kıst”, “ihsan”, “takvâ” gibi ahlâk ve hukuk alanını ilgilendiren kavramların ışığında, teorik bir çerçevede tartışılmıştır. Büyük oranda Kur’ân ve hadislerden hareketle şekillenen teorilere göre insanı yaratan Allah olduğu gibi adâletin mahiyetini, neliğini ve ölçütünü belirleyen de Allah’tır. Allah mutlak olarak adâletlidir. Haksızlığı ve zulmü kendisine yasaklamıştır. İnsanın adâleti ayakta tutan bir varlık olması için, fıtratını adâlet erdemiyle donatmış ve adâleti tesis eden hükümler vazetmiştir. Adâlet, batı medeniyetini temsil eden filozofların kabulünün aksine tanımlanabilen ve mümkün olan bir şeydir. Tarih boyunca düşünürler adâletle ilgili düşünceler üretmiş, teoriler geliştirmiştir. Ama bu düşünceler ve teoriler bir yönüyle hep eksik kalmıştır. Zira insan; bütün zamanları, şartları ve insanın temel ihtiyaçlarını kapsayacak, kuşatacak ne ilme ne de kudrete sahiptir. Adâlet duygusunu insanın fıtratına yerleştiren, onu insanda bir değer ve meleke olarak var eden Allah’tır. İnsan, doğuştan adâleti ihsas ettiren duygu ve düşüncelerle donanımlı olarak doğmuştur. Bunun bir sonucu olarak; hangi eğitim seviyesinde olursa olsun hangi toplumsal statüde bulunursa bulunsun her insan adâletli bir eylem ile onun zıddı olan zulmü birbirinden ayırt edebilecek bir kabiliyete sahiptir. İslâm düşünce tarihi boyunca adâlet kavramı ve onunla dolaylı olarak bağlantılı olan tikel kavramlar İslâm hukuku, tefsir ve hadis gibi ilim dallarının ilgi odağında bulunmuştur. Adâlet kavramı; ferdi adâlet, sosyal adâlet, eşitlik, denge ve takvâ gibi temel kavramlarla bağlantılı olarak ele alınmış; adâletin mahiyeti, ölçütü ve korunmasına dair müesseseler geliştirilmiş ve teoriler önerilmiştir. İslâm düşüncesinde adâletin mahiyetine dair teoriler ileri sürülmesinin yanında onun insanın fıtratında yer alan bazı duygularla bağlantısına kuvvetle işaret edilmiştir. Âyet ve hadislerde adâlet doğrudan tanımlanmamakla birlikte adâletin mahiyetine ve adâletin sağlanması ve önündeki bazı manilere göndermelerde bulunulmuştur. Âyetlerde adâlet hep, “Allah’tan gereği gibi korkmak ve Âhiret bilinci” demek olan takvâyla birlikte anılmıştır. Takvânın adâletin bir teminatı olduğu, gerçek anlamda adâletin ancak takvâlı bireylerin çabasıyla ayakta kalacağı vurgulanmıştır. Adâletle ilgili hükümler genellikle emir formunda gelmiştir. Adâletle ilgili emir sîgaları bir arada değerlendirildiğinde âdil davranmanın tıpkı namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi farz olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada öncelikle adâletin Allah tarafından insanın fıtratında var edilmiş bir erdem olduğu, bu erdemin büyük oranda takva bilinciyle canlı tutulabileceği gerçeği üzerinde durulacaktır. İslâm düşüncesi çerçevesinde adâletin mahiyeti, gerçekleşmesi ve adâletin sağlanmasının önündeki sosyo-ekonomik statü, aile ve akrabalık bağları, acıma ya da düşmanlık duygusu, dinî aidiyet ve mali külfet gibi engeller (tutum/davranış) değerlendirilecektir. Bunun yanı sıra adâletin sadece hukuk sahasını ilgilendiren bir davranış ve tutum olmadığı; ahlâki duruş, aklıselim, dengeli davranış ve takvâ bağlamında ele alınmasının gereği vurgulanacaktır.
One of the most discussed and most needed things today is justice. The nature, definition, and limits of “justice” has always been in the field of interest of scholars, philosophers, and thinkers, and every scholar who felt the need to write and say something about it. Questions and problems such as “what is justice?”, “what is the basic criteria of justice?”, “who is the just man?”, and “what are the obstacles that prevent justice?” have always occupied the agenda of humanity throughout history. Some thinkers have explained justice as “balance”, some with the concepts of “equality in punishment and reward” and some with the concepts of “right and law”. In Islamic thought, justice is defined by moral and ethical values such as “adl”, “qist”, “ihsan”, and “taqwa”. It has been discussed in a theoretical framework regarding the concepts related to the field of law. According to the theories that are shaped largely by the Qur’an and hadiths, it is Allah who created man as well as Allah who determines the nature, characteristics, and criteria of justice. Allah is absolutely Just. He has forbidden injustice and oppression to Himself. For humans to be a being that sustains justice, Allah has equipped human nature with the virtue of justice and has issued the rules and provisions that establish justice. Justice is something that can be defined and that is possible, contrary to the acceptance of philosophers representing Western civilization. Throughout history, thinkers have produced ideas and developed theories about justice. But these thoughts and theories have always remained incomplete in one respect, because man has neither the knowledge nor the power to cover and encompass all times, conditions and basic needs of man. It is Allah who bestows the sense of justice to human nature and creates it in man as a value and ability. Man is born equipped with the feelings and thoughts that innate justice. As a result of this; Regardless of their educational level and social status, every human being has the ability to distinguish between a just action and its opposite, injustice. Throughout the history of Islamic thought, the concept of justice and the particular concepts that are indirectly related to it have been at the center of attention of branches of sciences such as Islamic law, tafsir, and hadith. The concept of justice has been dealt with in connection with the basic concepts such as individual justice, social justice, equality, balance, and piety; Institutions have been developed and theories have been proposed regarding the nature, criteria, and protection of justice. In addition to putting forward theories about the nature of justice in Islamic thought, its connection with some emotions in human nature has been strongly pointed out. Although justice is not defined directly in the verses and hadiths, references are made to the nature of justice, the provision of justice, and some obstacles before it. In the verses, justice is always mentioned together with taqwa, which means “piety, fearing Allah properly, awareness of the Hereafter”. It has been emphasized that taqwa is a guarantee of justice and that justice in the real sense can only survive with the efforts of pious individuals. Provisions on justice often came in the form of commands. When the tenses and forms commanding justice are evaluated together, it becomes clear that acting justly is obligatory, just like performing prayers, fasting, and giving zakat. In this study, the nature of justice, its realization, and the obstacles (attitude/behavior) before the provision of justice such as socio-economic status, family and kinship ties, feelings of pity or enmity, religious belonging, financial burden will be evaluated within the framework of Islamic thought. In addition, the possibilities of dealing with justice in the context of moral attitude, common sense, balanced behavior, and taqwa, which is the fear of God, will be investigated.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2023 |
Submission Date | August 29, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Issue: 42 |