The syllogism, which is one of the methods of deducing judgments, is based on four main foundations: the principal, the far‘, the judgment of the principal, and the cause. The ʻilla, which refers to the proof or negation of the same ruling for both of them by attributing the far‘ to the principal due to a reason that unites the principal and the far‘, is the most debated element in the syllogism. As a matter of fact, the ʻilla has been the subject of in-depth discussions both within the same school and among the jurists belonging to different schools in terms of its nature, its parts, the ways of determination (masālik al-ʻilla), and the conditions related to the ʻilla. Again, one of the most important issues on which the jurists disagreed is the objections to the cause. The differences of opinion about the names and numbers of the objections to the cause, which are generally seen among the sects, have also manifested themselves among the jurists belonging to the same sect. The subject of objections, which has the basic characteristics of the sciences of jadal and khilāf in terms of the style of argumentation, is actually counted among the subjects of these sciences. Although the debate on whether or not these issues should be discussed in the works of the uṣūl al-fiqh continues, the majority of the jurists treated the objections to the cause in detail in their works. This has made the objections to the cause the most fundamental topics of the uṣūl al-fiqh in general and the causes in particular. Considering the aforementioned issues, in order to examine the objections to the cause in a multidimensional way, the methodologists of both the mutakallim and the fuqahā methodology. Where necessary, al-Āmidī's view on the subject is compared and contrasted with the views of other Shāfi‘ī jurists. al-Āmidī increased the number of objections to the cause to twenty-five and created the most extensive and systematic form of the subject. In this context, he named some of the objections that some jurists mentioned in terms of content without naming them and dealt with each of them in detail. Having analyzed the objection of the heart in detail, al-Āmidī divided this objection into three parts: qalb al-da'wā, qalb al-da īl, and qalb al-taswiya, and then made some evaluations about qalb and its types. One of the most important aspects of al-Āmidī's evaluations of the objection of qalb is that the juristic examples he uses are almost identical to those of other Shāfiʿī jurists. When we look at the definition of the objection of qalb, it is generally seen that each Shāfiʿī jurist tries to define the objection with the method of qalb by taking into account a certain feature or type of qalb. It is understood that al-Āmidī also takes a similar approach to the Shāfiʿī jurists. As a matter of fact, he defined the objection of qalb in different ways according to its types. According to al-Āmidī, the basis of the objection of qalb consists of the types of qalb such as "the evidence put forward by the proponent against the mutterer that a quality is a cause is not in his favor but against him" or "the quality put forward as evidence that it is a cause is both in favor and against the proponent". al-Āmidī noted that the former constitutes the first level of qalb and the latter the second.
Hüküm çıkarma yöntemlerinden olan kıyas, asıl, ferʿ, aslın hükmü ve illet olmak üzere dört ana temel üzerine oturtulmuştur. Asıl ile ferʿi birleştiren bir manadan dolayı ferʿi asla hamledip, her ikisinde de aynı hükmü ispat veya nefyetmeyi ifade eden illet, kıyas konusunda tartışmaların en fazla yapıldığı unsurdur. Nitekim illet; mahiyeti, kısımları, tespit yolları (mesâlikü’l-ille) ve ilgili şartları bakımından gerek aynı ekol içerisinde gerekse farklı ekollere mensup usulcüler arasında oldukça derinlikli tartışmalara konu olmuştur.
İllet konusunda usulcülerin hakkında ihtilaf ettikleri en önemli konulardan birisi de illete yöneltilen itirazlardır. İllete yapılan itirazların isim ve sayıları hakkında genel olarak mezhepler arasında görülen fikir ayrılıkları aynı mezhebe mensup usulcüler arasında da kendini göstermiştir. Tartışma üslubu açısından cedel ve hilâf ilimlerinin temel özelliğini taşıyan itirazlar, esasında mezkûr ilimlerin konuları arasında sayılmıştır. Bu konuların fıkıh usulü eserlerinde anlatılmasının gerekip gerekmediği tartışması sürmekle birlikte usulcülerin çoğunluğu illete yapılan itirazları detaylı bir şekilde eserlerinde işlemişlerdir. Bu durum da illete yönelik itirazları genelde fıkıh usulünün özelde de illet bahislerinin en temel konuları haline getirmiştir. Bahsedilen hususlar da göz önünde bulundurularak illete yapılan itirazları çok yönlü olarak incelemek amacıyla gerek mütekellim gerekse fukahâ yöntemi usulcüleri içerisinde illete yapılan itirazlar konusunu en kapsamlı ve sistematik bir şekilde inceleyen Seyfeddin el-Âmidî’nin (ö. 631/1233) yaklaşımı tercih edilmiştir.
İllete yönelik itirazların tamamını hatta bir kısmını ele almanın, bir makale boyutunu aşacağı kaygısından ötürü bu itirazlardan sadece kalb yöntemi ele alınmıştır. Ayrıca konunun oldukça teknik bir boyuta sahip olması da bir gerekçe olarak söylenebilir. Yine kalb itirazını ayrıntılı bir şekilde ve her yönüyle incelemek maksadıyla diğer mezhep usulcülerin görüşleriyle bir kıyaslama yapılmamıştır. Şâfiî mezhebine mensup usulcülerin görüşlerine ise kısaca atıfta bulunulmuştur. Çalışmamızda Âmidî’nin görüşlerini tercih etmemizin sebebi onun konu hakkındaki düşüncelerinin diğer Şâfiî usulcülerin kanaatlerini de kapsayacağı ya da kısmen de olsa yansıtacağı varsayımıdır. Bu bağlamda konumuza zemin hazırlaması bakımından Âmidî öncesi Şâfiî usulcülerin illete yönelttikleri itirazlara kısaca yer verildikten sonra Âmidî’nin kalb itirazıyla alâkalı verdiği bilgiler detaylı olarak ele alınıp incelenmiştir. Gerekli görüldüğü yerlerde Âmidî’nin konu hakkındaki görüşü diğer Şâfiî usulcülerin görüşleriyle karşılaştırılarak mukayese edilmiştir. Âmidî, illete yönelik itirazların sayısını yirmi beşe kadar çıkartarak konunun en geniş ve sistematik halini oluşturmuştur. Bu kapsamda bazı usulcülerin isimlendirme yoluna gitmeden muhteva açısından değindiği bir kısım itirazları isimlendirerek her birini ayrıntılı olarak ele almıştır. Kalb itirazını da detaylı bir şekilde inceleyen Âmidî, bu itirazı kalbü’d-da‘vâ, kalbü’d-delil ve kalbü’t-tesviye şeklinde üç kısma ayırdıktan sonra kalb ve çeşitleri hakkında birtakım değerlendirmelerde bulunmuştur. Âmidî’nin kalb itirazıyla ilgili değerlendirmelerinde dikkat çeken en önemli hususlardan birisi onun kullandığı fürû örneklerin diğer Şâfiî usulcülerin örnekleriyle hemen hemen aynı olmasıdır. Kalb itirazının tanımına bakıldığında genellikle her bir Şâfiî usulcünün kalbin belli bir özelliğini veya türünü dikkate alarak kalb yöntemiyle itirazı tanımlamaya çalıştıkları görülmektedir. Âmidî’nin de Şâfiî usulcülere benzer bir yaklaşım ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. Nitekim o da kalb itirazını çeşitlerine göre farklı şekillerde tarif etmiştir. Âmidî’ye göre kalbin temelini “müstedilin muterize karşı bir vasfın illet olduğuna dair öne sürdüğü delilin, lehine değil aleyhine olması” ya da “illet olduğuna dair delil olarak öne sürülen vasfın, müstedilin hem lehine hem de aleyhine olması” şeklindeki kalb türleri oluşturmaktadır. Âmidî, birincisinin kalbin ilk mertebesini, diğerinin de ikinci mertebesini teşkil ettiğini kaydetmiştir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2023 |
Submission Date | September 29, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Issue: 42 |