Climate change is a process that affects all countries at the global level and causes cultural, social and physical changes. It is possible to say that global warming caused by human activities (excessive consumption of natural resources, pollution or destruction of plant, soil and water resources, disproportionate and uncontrolled increase in fossil fuel consumption) cause climate change. Along with global warming and climate change, people's living spaces and livelihoods are damaged. Studies have begun to show that women in disadvantaged groups, individuals of different ethnic origin and socio-economic status are more exposed to the negative effects of climate change. At this point, the concept of intersectionality states that different identities intersect with each other, and that new and original experiences have emerged. It also provides a perspective that individuals with multiple identities can be more affected by the negative effects of climate change. Considering the benefits that intersectionality can bring to climate change, local, national and international policies for individuals who are marginalized and disadvantaged in society and should be included in the policy planning process. In this study, it is aimed to create critical and constructive insights about climate change and to provide a criticism of current power relations and institutional practices related to climate issues by analyzing the relationship between intersectionality analysis, gender, race and ethnicity, and socio-economic status.
İklim değişikliği, küresel düzeyde tüm ülkeleri etkileyen ve kültürel, sosyal, fiziksel değişimlere neden olan bir süreçtir. İnsan faaliyetleri (doğal kaynakların aşırı tüketimi, bitki, toprak ve su kaynaklarının kirletilmesi ya da yok edilmesi, fosil yakıt tüketiminin orantısız ve kontrolsüz bir biçimde artması) sonucunda meydana gelen küresel ısınmanın iklim değişikliğine neden olduğunu söylemek mümkündür. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile birlikte insanların yaşam alanları ve geçim kaynakları zarar görmektedir. Dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan kadın, farklı etnik kökene ve sosyo-ekonomik statüye sahip bireylerin, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kaldığına yönelik çalışmalar mevcut olmaya başlamıştır. Tam bu noktada kesişimsellik kavramı, farklı kimliklerin birbiriyle kesiştiğini ifade ederek, yeni ve özgün deneyimlerin ortaya çıktığını belirtmektedir. Ayrıca birden fazla kimliğe sahip bireylerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden daha çok etkilenebileceğine yönelik bir bakış açısı da kazandırmaktadır. Kesişimselliğin iklim değişikliğine getirebileceği yararlar göz önünde bulundurularak, toplumda marjinalleştirilen ve dezavantajlı konumda olan bireylere yönelik yerel, ulusal ve uluslararası politikaların gerçekleştirilmesi ve politikaların planlanması sürecine bu bireylerin dahil edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, kesişimsellik analizi ile cinsiyet, ırk ve etnisite, sosyo-ekonomik durum gibi olguların birbiriyle olan ilişkisinin incelenerek, iklim değişikliğine yönelik eleştirel ve yapıcı içgörüler oluşturmak ve iklim konularıyla ilgili mevcut güç ilişkilerinin ve kurumsal uygulamaların bir eleştirisinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Derleme |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 29 Nisan 2020 |
Kabul Tarihi | 24 Haziran 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 7 Sayı: 1 |
Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi