This study discusses the necessity to take a biocentric perspective as suggested by deep ecology. The historical course of the relationship between humankind and nature is discussed, and the timing of and the reasons for the separation between the parties in this relationship is investigated. With the increase in severity of environmental problems, the necessity to include nature as well as science in philosophical discussions resulted in the emergence of various eco-philosophy traditions in the 1970s. Among these approaches, deep ecology is claimed tooccupy a radical position. Evaluations of deep ecology regarding the problem in the relationship between humans and nature , suggestions on how this relationship could be improved, and criticism of modern mentality are discussed here. The practicality of a deep ecological approach is questioned. Criticism of this approach is briefly mentioned and proposals are made as prescriptions for the improvement of the deep ecological approach. As environment-centric approaches suggest, the effort to establish the human-nature relationship in a non-exploitative collectivity is argued to be possible not by distracting biocentrism but by evaluating our relationship with nature in our individual lives according to ecological principles. Therefore, it will be possible to comprehend the true quality of nature and diversity in addition to moving away from the principles of shallow ideologies based on human benefit. According to deep ecological principles, the emphasis on the change of policies and responsibilities should be regarded as efforts to establish an ethical perspective behind social transformation. In conclusion, this study argues that biocentrism systematized by deep ecology offers constructive suggestions for ending exploitation and domination in the relationship between humans, and humans and other creatures.
Bu çalışmada derin ekolojinin önerdiği biyosantrik bir perspektife yerleşme gereği ele alınmıştır. İnsan-doğa ilişkisinin tarihsel seyri ele alınmış, bu ilişkinin tarafları arasındaki yarılmanın niçin ve ne zaman ortaya çıktığı incelenmiştir. Çevre sorunlarının şiddetini artırması nedeniyle doğanın yalnızca bilimin değil aynı zamanda felsefenin de konusu edilmesi ihtiyacı, 1970li yıllarda çeşitli ekofelsefe geleneklerinin doğuşuna yol açmıştır. Bu yaklaşımlar arasında derin ekolojinin radikal bir konumu işgal ettiği öne sürülmüştür. Derin ekolojinin doğa ile insan ilişkisindeki soruna dair tespitleri ve bu ilişkideki iyileşmenin nasıl sağlanabileceğine dair önerileri ve modern akıl merkezciliğe yönelik eleştirileri ele alınmıştır. Derin ekolojik yaklaşımın pratik karşılığının imkânı sorgulanmıştır. Bu yaklaşıma getirilen eleştiriler kısaca ele alınmış ve bu eleştirileri derin ekolojik yaklaşımın iyileştirilmesi için sunulan reçeteler olarak görmemiz önerilmiştir. Çevre-merkezci yaklaşımların önerdiği gibi insan-doğa ilişkisini sömürücü olmayan karakterdeki bir toplumsallıkta kurma çabasının, biyosantrizmi öteleyerek değil, fakat bireysel yaşamlarımızda doğa ile ilişkimizi derin ekolojik ilkeler doğrultusunda düşünmek suretiyle mümkün olduğu savunulmuştur. Bu sayede sığ ekolojilerin insan faydası temelinde kurulan ilkelerinden uzaklaşmanın yanı sıra doğa ve çeşitliliğin gerçek doğasının kavranması da mümkün olacaktır. Derin ekolojik ilkelerde politikaların değişmesine ve sorumluluğa yapılan vurguları, toplumsal bir dönüşümün ardındaki etik dünya görüşünü inşa etme çabaları olarak düşünmek gerekir. Sonuçta derin ekoloji tarafından sistemleştirilen biyosantrizmin, hem insanlar arasındaki hem de insan ile insan olmayan varlıklar arasındaki sömürü ve tahakküm ilişkilerinin sonlanması adına yapıcı öneriler sunduğu öne sürülmüştür.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy |
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | July 18, 2020 |
Published in Issue | Year 2020 Issue: 52 |