Abstract
Marksist tarihyazımı, çoğunlukla Sovyetler Birliği ile ilişkilendirilir. Bu nedenle, yine çoğunlukla onun neslinin Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra neredeyse tükendiği varsayılır. Öte yandan, sol(cu) tarihyazımı kavramsallaştırması, daha genel, esnek ama muğlaktır. Onun kavramsal sınırları, Marksist tarihyazımınınki kadar açık ve net değildir. Bu, kimi Marksist tarihyazımı yönelimlerinin kendi görüşlerini toplumsal cinsiyet, etnisite, kültür ve diğer potansiyel zulüm, baskı ve bastırma eksenleri temelinde genişletmelerinden ileri gelmektedir. Bu evrim, görece daha yeni olan ekonomik tarih, toplumsal tarih, emek tarihi, feminist tarih vd. gibi alanların önünü açtı. Bu nedenle, Marksist tarihyazımının Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonraki ölüm ilanına karşın, o, büyük ölçüde, sol(cu) tarihyazımının çeşitli biçimlerinde ve tarih araştırmalarının görece daha güncel alanlarında sağ kalmayı bildi. Dahası, Marksist tarihyazımlarının kimi biçimleri, var olmayı sürdürerek Sovyetler sonrası dünyadaki gelişmelere yanıt verdi. Sovyetler Birliği’yle birlikte çekip gitmediler. Bunun nedeni, çeşitli Marksist tarihçilerin Sovyetler Birliği çizgisini, Sovyetler’in kabul edilemez buldukları kimi hareketleri nedeniyle ya da Sovyet devrim ve sosyalizm reçetesini tümüyle izlemeyen Latin Amerikalı halk hareketlerinin etkisi dolayısıyla çok önceden terk etmiş olmalarıydı. Bu makalede, sol(cu) tarihyazımının Marksist tarihyazımlarındaki kökenlerini sunuyor ve tartışıyoruz.