Bu makale, müfessiri Allah’ın muradını açıklamakta hataya düşmekten alıkoyacak bir kriter araştırmakta ve nüzûl çağındaki muhatapların anladığı anlamın bu
konuda kriter olabileceğini ileri sürmektedir. Çünkü nüzûl çağındaki muhataplar
Kur’ân-ı Kerim’i anlamış olmaları gerekir. Bunun birkaç sebebi vardır: Bunlardan
biri Allah’ın Kitabını, o zamanki mümin-kâfir muhatapların dili olan Arap diliyle
indirmesi ve o şekilde indirmesini onların anlamalarına bir gerekçe olarak sunmasıdır. Eğer onlar onu anlamasalardı itiraz ederlerdi. Anlamadıkları konusunda
onlardan aktarılan herhangi bir itiraz yoktur. Halbuki böyle bir itirazın aktarılması
konusunda pek çok âmil vardır. Bu sebeplerden bir diğeri, nüzûl çağındaki muhatapların Kur’ân’ın indiği ortam gibi doğru anlama için şart olan hususları bilmeleridir. Çünkü onlar o ortamın içinde yaşamaktadırlar. Bir diğer sebep Allah Teâlâ’nın,
Kitab’ını açık-seçik (mübîn) olarak nitelemesidir. Eğer ondan herhangi bir şeyi
anlamasalardı bu durum, o niteliğe aykırı olurdu. Yine bir diğer sebep, insanlara
Kur’ân-ı Kerim’in ilkelerini öğretip onun hükümleriyle amel eden Hz. Peygamber’in
(sav) onların içinde bulunuşudur. Eğer ondan herhangi bir şeyi anlamasalardı ona
sorma imkanları vardı. Başka bir sebep de yanlarında bulunan bütün bu sebeplere rağmen Kur’ân-ı Kerim’den herhangi bir şeyi anlamasalar veya anlamakta hata
etselerdi Allah Teâlâ’nın onları doğruya yöneltecek bir vahiy indirecek olmasıdır.
Çünkü onları anlama olmadan veya yanlış anlama içerisinde bıraksaydı hikmet ve
kudretine aykırı davranmış olurdu. Çünkü muhatapların anlamadı bir söz indirmek abestir. Açık-seçik, olmayan bir söz indirmek de âcizliktir. Allah Teâlâ ise âcizlikten
de abesten de münezzehtir
يبحث هذا المقال عن ضوابط تعصم المفسر عن الخطأ في بيان مراد الله تعالى، ويقترح أن يكون ما فهمه المخاطبون في
عهد النزول ضابطاً في ذلك، لأن المخاطبين في عهد النزول لا بد أن يعوا القرآن الكريم ويفهموه. وذلك لأسباب عدة،
منها أن الله سبحانه وتعالى أنزل كتابه ʪللغة العربية التي هي لغة المخاطبين آنذاك من مؤمنين وكافرين على حد سواء،
وجعل إنزاله đا ًعلة لفهمهم، فلو لم يفهموه لاعترضوا عليه، وليس هناك أي اعتراض منقول عنهم في عدم الفهم مع أنه
مما تتوفر الدواعي على نقله؛ ومنها أن المخاطبين في عهد النزول يعرفون ما يتوقف عليه الفهم الصحيح كالظروف التي
نزل فيها القرآن الكريم، لأĔم يعيشون فيها؛ ومنها أن الله سبحانه وتعالى وصفكتابه بـ”المبين”، ولو لم يفهموا شيئاً منه
لكان هذا معارضاً لذلك الوصف؛ ومنها أيضاً أن النبي صلى الله عليه وسلم الذي يعلّم الناس مبادئ القرآن الكريم ويعمل
ϥحكامهكان بين ظهرانيهم، ولو لم يفهموا شيئاً منه فلهم أن يسألوه، ومنها أĔم لو لم يفهموا شيئاً من القرآن الكريم أو
ُرشدهم إلى الصواب، لأنه لو تركهم على
أخطؤوا الفهم مع هذه الأسباب المتوفرة لديهم لأنزل الله سبحانه وتعالى وحياً ي
ما هم عليه من عدم الفهم أو الخطأ في الفهم لخالف الحكمة والقدرة، لأن إنزال الكلام الذي لا يفهمه المخاطبون عبث،
وإنزال الكلام الذي ليس ببين عجز، والله سبحانه وتعالى منزه عن العجز والعبث.
Primary Language | Arabic |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 6 Issue: 11 |