Hariciyye’nin bir alt kolu olan İbadiye, temelde bazı sosyo-politik sebeplerle kendini yenileyerek günümüze kadar varlığını sürdürebilen az sayıdaki İslâm mezheplerinden biridir. Günümüzde İbadiyye mezhebi doğuda Umman Sultanlığı, batıda Kuzey Afrika ve Tanzanya gibi farklı coğrafyalara yayılmış durumdadır. Orantısal olarak değerlendirildiğinde İbadiler ile ilgili yapılan araştırmaların diğer mevcut ve mensubu kalmamış mezheplere nispetle daha az olduğu görülmektedir. Bu durum mezhebin sahada yeteri kadar bilinmemesine hatta yanlış bazı değerlendirmelerde bulunulmasına sebep olmaktadır. İbadiyye, hicri birinci yüzyılda meydana gelen ve özellikle Büyük Fitne olayları diye anılan Sıffin Savaşı ve sonrasındaki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan dinî bir gruptur. Bu grup ilk dönemde Haricilerin yanında yer alırken süreç içerisinde fikren ve siyaseten onlardan ayrılmıştır. Hariciler erken dönemden itibaren tarih sahnesinden silinmelerine rağmen İbadiler günümüze değin varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardır. Çoğu araştırmacı, İbadilerin hâlâ Haricilerin bir kolu olarak varlıklarını sürdürdüklerini düşünmektedir. Dünyada birçok dini fırka ve mezhep açıktan veya saklı faaliyet gösterme fikrini benimsemiştir. Bu husus, ahlakî açıdan olumsuz bir durum olarak görünse de benzer nitelikler Şiî, Batınî vb. diğer Müslüman gruplar arasında da yaygın olarak mevcuttur. Dini akım yahut grupların, mensubu bulunduğu dinin diğer mensuplarından kendilerini farklı görmeleri hatta diğer akım veya mezhep müntesiplerini ötekileştirme süreçleri, kimi bilginler tarafından bir tür gerçekten uzaklaşma veya yalanı ve ikiyüzlülüğü meşru kabul etme olarak nitelendirilmektedir. Aynı zamanda bu durum çevresindekileri bir tür aldatma, kandırma ile neticeleneceği için bir fırkaya veya mezhebe intisabın zorunlu bir gereği olarak da değerlendirilemeyeceği yorumu yapılmaktadır. Öte yandan takiyye olgusu dinî açıdan olumlu bir arka plana sahiptir. Örneğin takiyye sayesinde din, dolayısıyla da insan ve toplum birtakım tehdit ve tehlikelerden korunabilir. Ancak bu müspet olgunun yalan ve ikiyüzlülüğe bulaştığı ithamlarına muhatap olması, dinin maksadı dışında farklı hedefler için kullanıldığını göstermektedir. Dinde takiyyenin hedefi insanı, toplumu ve dini korumaktan ve ahlaki olarak geliştirmekten öte bir şey olduğu söylenemez. Bazı İslam mezhepleri takiyyeyi anılan bağlam içinde makul bir seviyede ele alıp uygularken, bazıları da ifrat derecesinde aşırılığa kaçmaktadırlar. Bu çalışmada İbâdiyye mezhebinin siyasi düşüncesindeki temel meselelerinden olan takiyye konusundaki yaklaşımları başta olmak üzere onların takiyye yapıp yapmadıklarını, imamet ve yönetim konularındaki bakış açılarını ve diğer sünnî veya sünnî olmayan mezheplerle karşılaştırmalı olarak ele alacağız. İbâdiyye’nin bu güne kadar varlığını sürdürebilmesinin başlıca nedenleri arasında takiyye yapmış olmaları da söylenebilir. Öyle ki, tarih boyunca birçok kültürel ve askeri saldırıya maruz kalmasına rağmen muhtelif coğrafyalarda kesintisiz bir şekilde yaşayabilmişlerdir. Bazı dönemlerde diğer Müslüman gruplardan kendini izole ederek yaşasa da geçmişte olduğu gibi bugün de diğer mezhep müntesipleriyle barış içinde bir arada yaşamaktadır. İlaveten aşırılıkçı bir siyasi ideolojiye sahip olan Hariciyye mezhebine bağlı olmasına rağmen İbâdîler, tarihi süreçte düşünce yapılarında ve yaklaşım tarzlarında kısmen ılımlılık havasına büründükleri görülmüştür. Kısaca İbâdîler, Haricilerle tarihsel birlikteliklerine rağmen, özellikle itikadi ve siyasî düşüncelerini hayata geçirmede Haricilerden ayrılmışlardır. Bununla birlikte İbâdî siyasî düşüncesi birtakım özelliklerle ayırt edilir ve bunların en önemlileri şunlardır: Birincisi: İbâdî siyasî düşüncesi zahire dayalıdır. Yani içinde Bâtınî yahut ezoterik unsurları taşımayan açık bir düşüncedir ve hicretin birinci ve ikinci asırlarında ortaya çıktığı andan itibaren Haricî düşünce ile benzerlikler taşısa da pek çok temel noktada farklıdır. Öte yandan siyasi düşüncede İbâdîler ile Haricilerin birleştirilmesi de yanlıştır. İkincisi: İbâdîler, mutedil sayılan ve Ehl-i sünnet’in düşüncesine yakın kabul edilebilecek İslâmî bir gruptur. Çünkü muhaliflerini, Haricilerde olduğu gibi kâfir ve gayrimüslim saymazlar, kanaatimizce İbâdiyye mezhebinin günümüze kadar varlığını sürdürmesinin temel sebebi budur. Zira İslam tarihinde aşırılıkçı yaklaşıma sahip İslâm mezheplerinin çoğu zamanla yok olmuştur. Üçüncüsü: İbadilerin Takiyye fikrini ölçülü kullandıklarını ve onu dinin esaslarından biri olarak da görmediklerini ifade etmek gerekir. Aksine onlara göre takıyye dini, bireyi ve toplumu korumayı amaçlayan, bir olgudur.
As a sub-branch of the Kharijites, the Ibadiyya sect is one of the few Islamic sects that has survived until today by renewing itself due to some socio-political reasons. Currently, the Ibadiyya sect has been spread to different geographies such as Oman, North Africa and Tanzania. When evaluated proportionally, studies on Ibadiyya are fewer compared to other existing sects, and other sects which has no member any longer. Therefore, the sect is not known enough in the field and even some wrong evaluations have been made about it. The Ibadiyya is a religious group that emerged in the first century AH and emerged due to the developments after the Battle of Siffin. The group sided with the Kharijites in the first period, however, they separated from them intellectually and politically in the process. Although the Kharijites disappeared from the scene of history from an early period, the Ibadiyya have succeeded to survive until today. Most scholars think that the Ibadiyya still exist as a sub-branch of the Kharijites. Many religious sects in the world have adopted the idea of operating openly or secretly. Although this issue seems to be a moral problem, similar situations can be found in Shiite, Batini, etc., and also it is widespread among other Muslim groups. Religious movements or groups seeing themselves as different from other members of the religion they belong to and even marginalizing the followers of other movements or sects are characterized by some scholars as a kind of alienation from the truth or accepting lies and hypocrisy as legitimate. At the same time, it is interpreted that this situation cannot be considered a mandatory requirement of joining a sect, since it will result in a kind of deception and deception of those around them. In contrast, the phenomenon of Taqiyya has an affirmative religious background. For instance, religion, and therefore people and society, can be protected from certain threats and dangers thanks to the Taqiyya. However, the fact that this affirmative phenomenon is accused of being involved in lies and hypocrisy shows that religion is used for different purposes other than its real purpose. It can be claimed that the aim of taqiyya in religion is just protecting people, society, and religion and improving them morally. While some Islamic sects consider and apply taqiyya at a reasonable level within the aforementioned context, others go to extremes. In this study, we will examine whether they practice taqiyya, their perspectives on imamate and administration, and their approach to taqiyya, (which is one of the main issues in the political thought of the Ibadhi sect), in comparison with other Sunni or non-Sunni sects. It can be claimed that among the main reasons why Ibadiyya has survived to today is that they have made taqiyya. Despite being exposed to many cultural and military attacks throughout history, they have been able to live uninterruptedly in various geographies. Although members of the sect lived in isolation from other Muslim groups in some periods, today they live in peace with the followers of other sects today, as in the past. In addition, although the sect is affiliated with the Kharijiah, which has an extremist political ideology, it is seen that the Ibadiyya have partially assumed open-mindedness in their mentality and approach in the historical process. In short, the Ibadiyya, despite their historical association with the Kharijites, it differed from Kharijites especially in realizing their theological and political ideas.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 9 Issue: 2 |