When viewed the history of Islamic thought, it is seen that the scholars have made an effort to understand the nature of the speech of God and make sense of it. Essentially, understanding and grasping of the words of God are an effort to look from the physical realm to the metaphysical one. In spite of this fact, the scholars as the indomitable seekers of truth are in search of finding some clues to say about it. While some of them consider the “divine speech” as an attribute of God, many others view it as a divine act. It is also admitted by all of them that whether being attributive or act of God, the reflection of the divine speech is the Qur’ân. In this sense, three views have been put forward on the question of the belonging of the Qur’ânic words. According to the dominant and preferred point of view among these views, Qur’ân belongs to God in terms of wording and meaning. Accordingly, the revelation of the Qur’ân, which was revealed to the Prophet Mohammed consists of both wording and meaning. Therefore, there is no intervention or contribution of Gabriel or Muhammad in constituting of Qur’ân. According to the second approach, the meaning of Qur’ânic text belongs to God, however, its words pertain to Mohammed. This view signals that Gabriel revealed nothing more than the meanings of Qur’ân. Mohammed understands the meanings conveyed to him and then said them in Arabic expression patterns and phrases. According to the third approach, the meanings of Qur’ânic text belongs to God, however, its words pertain to Gabriel. In other words, only meanings of text were given to Gabriel, and its words are formed by him. In the present study, the mentioned approaches which are put forward by scholars about the belonging of Qur’ânic words will be examined in terms of the integrity of the Qur’ân and Tafsir rumors (riwâyât) of the classical period. In a nutshell, it can be said that there is no disagreement among scholars in the field of the belonging of the meanings of Qur’ânic text to God. The main disagreement is whether the Qur’ânic words belong to God, Gabriel or Muhammad. Considering the integrity of Qur’ân and Tafsir rumors regarding to the circumstances of sending down of the Qur’ânic revelation, it has been determined that the prevailing view is more consistent than the other two views.
İslâm düşünce tarihine bakıldığında ilim adamlarının kelâmullâhın tabiatını anlamak ve bunu anlamlandırmak konusunda bir çabanın içerisine girdikleri görülmektedir. Esasen Allah’ın nasıl bir kelâma sahip olduğunu anlamak ve kavramak, fizik âleminden fizikötesine doğru bir bakış çabasıdır. Buna rağmen hakikatin yılmaz arayıcısı insan, bu konuda söyleyecek bir söz bulabilme çabası içindedir. “İlâhî kelâmı”, Allah’ın bir sıfatı olarak değerlendirenler olduğu gibi bunu ilâhî bir fiil telakki edenler de bulunmaktadır. İlâhî kelâm sıfatının veya fiilinin tecellîsinin Kur’ân olduğu da ehlince müsellemdir. Kur’ân lafızlarının aidiyeti konusunda başlıca üç görüş ortaya konulmuştur. Bu görüşler içerisinde hâkim ve râcih bakış açısına göre Kur’ân lafız ve mana itibariyle Allah’a aittir. Buna göre Hz. Muhammed’e nâzil olan Kur’ân vahyi hem lafız hem de manadan oluşmaktadır. Bu telakkîyi savunan müelliflere göre vahyin oluşumu ve iletimi konusunda ne Cebrâil’in ne de Hz. Muhammed’in herhangi bir müdahale veya katkısı olmuştur. Dolayısıyla peygamberin vahiy nüzûl sürecinde rolünün tamamen pasif olduğu söylenebilir. Cibrîl, Kur’ân’ı önceden yazılı olarak bulunan bir mekândan, yani levh-i mahfûzdan ezberleyerek veya Allah’tan işiterek ya da Allah’ın lafızları ona vahyetmesiyle Hz. Peygamber’e indirmiştir. İkinci yaklaşıma göre Kur’ân metninin manası Allah’a, lafızları Hz. Peygamber’e aittir. Bu yaklaşıma göre Cebrâil, sadece manaları Hz. Peygamber’e indirmiştir. Hz. Peygamber de kendisine bildirilen manaları kavramış ve onları Arapça ifade kalıplarında söylemiştir. Üçüncü yaklaşıma göre ise Kur’ân’ın manası Allah’a, lafızları Cebrâil’e ait olmaktadır. Yani Cebrâil’e yalnız mana ilkâ edildi ve o lafızları oluşturdu. Bu çalışmada İslâm düşünce tarihinde ilim adamlarının kelâmullâhın tabiatını anlamak ve bunu anlamlandırmak konusunda lafızların aidiyeti konusunda ortaya koydukları söz konusu yaklaşımlar incelenecek ve bunlar Kur’ân’ın bütünlüğü ve klasik dönem Tefsir merviyyâtı açısından irdelenecektir. Denilebilir ki Kur’ân’ın mana yönüyle Allah’a aidiyeti konusunda ilim ehli arasında herhangi bir ihtilâf yoktur. Temel ihtilâf Kur’ân lafızlarının Allah’a mı Cebrâil’e mi yoksa Hz. Muhammed’e mi ait olduğu hususudur. Kur’ân’ın bütünlüğü ve vahyin nüzûl keyfiyetine dair klasik dönem Tefsir merviyyâtı dikkate alındığında hâkim görüşün diğer iki görüşe göre daha tutarlı olduğu saptanmıştır.
Bu makale Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Tefsir Bilim Dalı’nda Prof.Dr. Abdulhamit BİRIŞIK’ın danışmanlığı altında hazırlanmış olan “İlâhî Nakiller Bağlamında Kur’ân’daki İktibâsların Mâhiyeti” başlıklı doktora tezinin içeriğine uygun olarak danışmanıın rehberliğinde hazırlanmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2022 |
Submission Date | January 2, 2022 |
Acceptance Date | June 19, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 20 Issue: 1 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.