The foundations of almost all Islamic sciences were laid in the first and second centuries of hijra. With the expansion of the Islamic world since the first century of hijra, the existence of a collective effort to transfer oral information into writing is notable. With the invitation of the prophet Muḥammad to Islam, an unprecedented increase in the culture of writing has been observed. Since the emergence of Islam, the world history scene has witnessed feverish writing activity. Especially in the 2th/8th century, when the transition from oral culture to written culture accelerated, the founding texts of the science of language and religion, which were the carriers of these sciences related to aqāid-kalām, fiqh and uṣūl al-fiqh, tasawwuf, tafsir, and hadith, were compiled. Thanks to the founding texts containing the basic principles, the sciences have had the opportunity to develop by deepening. In this study, the contribution of Fiqh al-akbar, the founding text of the science of creed, to the science of kalam, which has made significant progress, will be discussed. In order for a text to be considered a founding and root, there must be a system that it establishes as the fruit of the tree. In this sense, Fiqh al-akbar established a moderate and defensible belief system. There is an organic link between the most concise faith texts and the most voluminous kalām books. While the creed texts, which consist of writing the goals at the end of the road, are the counting of the principles of faith, the texts of the kalām represent the walking of the road that leads to the goal of faith. Fiqh al-akbar, which marks the end of the road by finishing the roads to be walked, is the first and most important of the milestones of Islamic thought. In this study, the contribution of Fiqh al-akbar, the founding text of the science of aqāid, to the science of kalām will be discussed in the context of its belonging to its author. This text gave direction to Ahl al-Sunna theology, which would be written in the later stages of Islamic thought. In this study, the internal and external contexts of the founding text mentioned will be confirmed in terms of its relative acumen to Abū Ḥanīfa. In addition, the reason for the increase in the commentaries (Sharḥ) of Fiqh al-akbar during the Ottoman period will be shown. As a matter of fact, each annotation strengthens that it belongs to the author. In the annotations, there is no sentence stating that the text does not belong to Abū Ḥanīfa, on the contrary, the authenticity of the belonging is emphasized. Of course, not all the annotations of the relevant text will be included here, but mostly printed works will be emphasized. Theology, prophecy and the hereafter are discussed in Fiqh al-akbar. Here, how theological debates and problems related to the history of theological concepts are handled in the commentaries will be shown. In this article, within the framework of the method discussed as an example, a preparation will be made for further studies to evaluate the topics and concepts of prophecy and the hereafter in the context of commentaries. The point that should be emphasized here is that none of the scholars who commented on the text pointed out that the subject or concept was not discussed in the period of Abū Ḥanīfa. Moreover, from the early period until as late as the 7th/13th century, both theology and bibliography books did not have any doubts about the belonging of Fiqh al-akbar to Abū Ḥanīfa. Moreover, since the early period, both theological and bibliographical works did not have any doubts about Fiqh al-akbar’s belonging to Abū Ḥanīfa.
İslâmî ilimlerin neredeyse tamamının temelleri hicrî birinci ve ikinci asırda atılmıştır. Hicrî birinci asırdan itibaren İslam dünyasının genişlemesiyle birlikte sözlü bilgilerin yazıya aktarılmasına yönelik kolektif bir çabanın varlığı dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber’in s.a.v. insanlığı İslam’a daveti ile beraber yazı yazma kültüründe önceleri benzeri görülmemiş artış gözlenmiştir. İslam dini ile birlikte dünya tarih sahnesi hummalı bir yazı faaliyetine tanık olmuştur. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçişin hızlandığı özellikle 2./8. yüzyıllarda akāid-kelâm, fıkıh ve fıkıh usûlü, tasavvuf, tefsir, hadîs ile ilgili bu ilimlerin taşıyıcısı olan dil ve din biliminin kurucu metinleri telif edilmiştir. Temel ilkeleri içeren kurucu metinler sayesinde ilimler, derinleşerek gelişme fırsatı yakalamıştır. Bir metnin kurucu ve kök sayılabilmesi için ağacın meyvesi olarak kurduğu bir sistemin olması gerekir. Bu anlamda el-Fıkhü’l-ekber, itidalli ve savunulabilir bir inanç sistemi kurmuştur. En özlü akāid metinleri ile en hacimli kelâm kitapları arasında organik bir bağ vardır. Yolun sonunda hedeflerin yazılmasından ibaret olan akîde metinleri, iman esaslarının sayılması iken, kelâm metinleri, iman gayesine götüren yolun yürüyüşünü temsil eder. Yürünecek yolları bitirerek yolun sonunu işaret eden el-Fıkhü’l-ekber, İslam düşüncesinin dönüm noktalarından ilki ve en önemlisidir. Bu çalışmada akāid ilminin kurucu metni el-Fıkhü’l-ekber’in yazarına aidiyeti bağlamında kelâm ilmine katkısı tartışılacaktır. Bu metin, İslam düşüncesinin ilerleyen safhalarında yazılacak Ehl-i sünnet kelâmına yön vermiştir. Bu çalışmada sözü edilen kurucu metnin iç ve dış bağlamlarıyla birlikte Ebû Hanîfe’ye (öl. 150/767) nispeti dirayet yönü ile teyit edilecektir. Ayrıca Osmanlı döneminde el-Fıkhü’l-ekber şerhlerindeki artışın nedeni gösterilecektir. Nitekim her bir şerh, telifin müellife aidiyetini güçlendirmektedir. Şerhlerde metnin Ebû Hanîfe’ye ait olmadığına dair tek bir cümle bulunmamakta, tam tersine aidiyetin sıhhatine vurgu yapılmaktadır. Elbette burada ilgili metnin tüm şerhlerine yer verilmeyecek, çoğunlukla baskıları yapılmış çalışmalara ağırlık verilecektir. El-Fıkhü’l-ekber’de ilahiyat, nübüvvet ve ahiret konuları yer almaktadır. Burada teolojik tartışmaların ve kelâmî kavramlar tarihine ilişkin sorunların şerhlerde ele alınış biçimi gösterilecektir. Bu makalede örnek olarak ele alınan yöntem çerçevesinde nübüvvet ve ahiret konularını ve kavramlarını yine şerhler bağlamında değerlendirilmesine yönelik ileri çalışmalara bir hazırlık yapılmış olacaktır. Burada önemle belirtilmesi gereken husus, metni şerh eden ulemadan hiçbirinin konu veya kavramın Ebû Hanîfe döneminde ele alınmadığına işaret etmemiş olmasıdır. Kaldı ki erken dönemden 7./13. Yüzyıl gibi geç döneme kadar gerek kelâm, gerekse bibliyografya kitapları el-Fıkhü’l-ekber’in Ebû Hanîfe’ye aidiyetinde herhangi bir kuşku duymamıştır.
Fıkhu'l-Ekber Şerhlerinin çoğunu temin eden Doç. Dr. Murat Memiş hocama teşekkür ederim.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2022 |
Submission Date | February 16, 2022 |
Acceptance Date | May 30, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 20 Issue: 1 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.