The miracle that God intervenes in the flow of nature
is one of the most important ways of proving the embassies of the prophets who
brought revelation from God. The miracle directly related to the revelation is
a matter of particular interest to divine religions. There are those who
acknowledge that God can change nature’s laws in the history of thought, as
well as those who say that it is not possible to change these laws. For
example, Enlightened scientists did not accept the miracle, which is regarded
as the deterioration of the natural order. Many miracles in the history of
religion have fulfilled the historical purpose. John Locke, one of the most
important philosophers that led to the beginning of the period of the
Enlightenment, took Christianity as the basis for his philosophical system.
This article aims to evaluate Locke’s views on miracles.
Tanrı’nın doğanın akışına müdahalesi anlamına gelen
mucize, Tanrı’dan vahiy getiren peygamberlerin, peygamberliklerini
ispatlamalarının en önemli yollarından biridir. Vahiyle doğrudan bağlantılı
olan mucize özellikle ilâhî dinleri ilgilendiren bir konudur. Düşünce tarihinde
Tanrı’nın doğa kanunlarını değiştirebileceğini kabul edenlerin yanı sıra bu
kanunların değişmesinin mümkün olmadığını ifade edenler de olmuştur. Örneğin,
Aydınlanmacı bilim mensupları tabiat düzeninin bozulması anlamındaki mucizeyi
kabul etmemişlerdir. Dinler tarihinde yer alan birçok mucize, tarihteki amacını
yerine getirmiştir. Aydınlanma döneminin başlamasına sebep olan en önemli
filozoflardan olan John Locke, felsefî sistemini oluştururken Hıristiyanlığı
temele almıştır. Bu makale Locke’un mucize ile ilgili görüşlerini ele alıp
değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Journal Section | ARTICLES |
---|---|
Authors | |
Publication Date | July 1, 2017 |
Submission Date | August 16, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |