İstanbul’un sinematografik imgeleri, Yeşilçam’dan bugüne farklılaşmaktadır. Yeşilçam melodramlarında evin bir uzantısı, bir tür bir iç mekân gibidir İstanbul. 1960’lı ve 1970’li yılların toplumsal gerçekçi filmlerinde ise bir taraftan bakışın öne yöneldiği, ele geçirilmesi gereken bir arzu mekânı, diğer taraftan mücadele edilmesi gereken kötücül bir evrendir. 1990’lardan bugüne, İstanbul artık olumlu ya da olumsuz bir imgenin yüklenmediği, sıradan ilişkilerin ve hayatların sıradan şehridir. Bununla birlikte Kürt filmlerinde ya da Kürtleri konu edinen filmlerde İstanbul’un nasıl bir imgesinin oluştuğuyla ilgili akademik bir çalışmaya rastlanmamaktadır. Kürt sinemasının gelişiminde önemli bir yere sahip olan İstanbul; 1990’ların sonlarından bu yana Kürt filmlerinin yoğun bir şekilde üretildiği, dağıtıldığı ve izlendiği merkezlerden biridir. Bu durum, yani İstanbul’un hem Kürtler hem de Kürt sineması açısından bir merkeze dönüşmesi; hem Kürt sorunuyla hem de İstanbul’un kültürel, sanatsal, politik ve kolonyalist bir metropol olmasıyla bağlantılıdır. Dolayısıyla Kürt yönetmenler ve senaristler açısından İstanbul’un; belli algıların, duyguların, fikirlerin yoğunlaştığı sinematografik bir mekâna dönüşmesi anlaşılabilir. Bu makalede, Kürt filmlerinde ve Kürtlerin konu edildiği filmlerde İstanbul’un Türk sinemasında görülmeyen yeni bir imgesinin belirdiği iddia edilmektedir. İstanbul’un diasporik imgesi olarak adlandırılan bu yeni imge, 1990’ların sonlarından bugüne bir dizi film üzerinden çözümlenecektir. Bu filmlerde İstanbul; politik aktivizmin, devletten ve toplumdan yayılan şiddetin, geride bırakılan “ülkeye” duyulan özlemin geçici ortamı ve dağılmanın, delirmenin, parçalanmanın mekânıdır.
A core element of films made in Turkey is the city of Istanbul. Images of this metropolis have not been static, changing greatly since the heyday of Yeşilçam, as the Turkish film industry was called in the 1960s and 1970s. In the social realist melodramas of this period, Istanbul was both a space of desires to be grasped and an evil universe to be struggled against. Beginning in the 1990s, Istanbul became a banal backdrop for normal lives, no longer a site of moral polarization. However, there is no academic study about how the image of Istanbul is formed in Kurdish films or films about Kurds. Istanbul, which has an important place in the development of Kurdish cinema, has been one of the centers where Kurdish films have been intensively produced, distributed and watched since the late 1990s. This phenomenon, İstanbul’s transformation into a center of both Kurds people and Kurdish cinema as well, has been linked with not only the Kurdish problem, but also Istanbul's characteristics as a cultural, artistic, political and colonialist metropolis. Therefore, it is understandable for Kurdish directors and screenwriters to turn Istanbul into a cinematographic place where certain perceptions, emotions and ideas are concentrated. This article discusses another aspect of Istanbul’s presence in film, which is called the diasporic image, absent from writing on Turkish cinema: the place of the city in films both about and by Kurds, made in the period running from the late 1990s to the present. In these films, Istanbul is the temporary environment of political activism, the violence emanating from the state and society, the longing for the "country" left behind, and the place of disintegration, insanity, and fragmentation.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | March 8, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 |