Bu çalışmanın amacı 1990’larda ortaya çıkan Yeni Bağımsız Türk Sineması’nda emekçi öznenin ve yeniden bölüşüm politikalarının neden yer bulamadığını incelemektir. 1990’ların ortalarında Yeşilçam dönemindeki film yapma pratiklerinden çok farklı bir sinema yeşermeye başlar. Dil bilen, dünya sinemalarını takip eden entelektüel, kozmopolit ve bireyci bir kuşak doğmaktadır. Hâlbuki bölüşüm politikalarından kaynaklı sorunlar ve emekçi sınıfın taleplerinde herhangi bir değişme yoktur. Darbe döneminin baskıcı politikaları ve siyasi yasaklar 1990’lara doğru yumuşar. 1990’lardan itibaren sendikal hayatın tekrar canlanmasına ve siyasi yasakların hafiflemesine rağmen dönemin Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu ve Zeki Demirkubuz gibi entelektüel yönetmenleri, sadece varoluşsal, mikro siyasal, ya da kimliği merkeze alan meseleler üzerine odaklanmışlardır. Emekçi Özne, gündelik yaşamda faal olmasına rağmen, bağımsız sinemamızda kendine neredeyse hiç yer bulamaz. Bu bağlamda, Özal döneminden itibaren uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar ile bireyci vurguların öne çıkması yanında, küreselleşme ve kültürel sermaye ile ilişkilendirebileceğimiz festivalizm olgusu da mercek altına alınmalıdır. Akademik camiada yeterince eleştirilemeyen festivaller fazla da radikal olmayan ancak eğitim ve toplumsal hassasiyeti belirli bir seviyenin üstünde olan şehirli tüketicilere odaklanırken, bağımsız olma çabasındaki filmler için yeni bağımlılık kanalları yaratmakta ve konu seçimlerini kısıtlamaktadır.
This essay aims at analyzing the disappearance of the working class subject and the politics of redistribution in the new independent Turkish cinema emerged in the mid 1990s. In those years a new cinema, very different from Yeşilçam filmmaking practices, was born. A new generation of filmmakers who were cosmopolitan, spoke several languages and knew about the world cinema became visible. They were also very individualistic although the economic problems and the agonies of the working class were still very persistent. The political pressure caused by the 1980 Coup d’Etat was much lighter towards the 1990s. Although the labour unions were active in the 1990s and the political restrictions were much lighter than the previous decades the new intellectual filmmakers such as Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu and Zeki Demirkubuz refrained from focusing on the agonies of the working class. They instead preferred to concentrate on micro political issues, identity problems and existential stories. This essay argues that apart from the individualism propagated by the prime minister of the post-Coup d’Etat period Turgut Özal’s neoliberal policies, globalisation and its cultural extensions such as festivalism are crucial structural agents in shaping the filmmakers’ cinematographic choices. Festivals that target the well-educated but less radical urban elites are rarely critically analysed by the academia and the new dependencies they create are not throughoutly discussed. However, they highly restrict the thematic choices of the young filmmakers as this essay aims at arguing.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Cultural Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | March 8, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 |