Son yıllarda İstanbul ile ilgili bir film yapmak, bir seyahat ya da göç filmi yapmaya karşılık gelmektedir. Tıpkı tarihi bir kervansaray şeklindeki geçici bir oteli andıran şehir, uzun bir süredir hayatın birçok farklı kesiminden yabancıları ağırlamaktadır. Özellikle 1960’lardan itibaren bu mıknatıs-vari şehre göç etmeye başlayan yabancıların çoğu, şehir hakkında basit ve yüzeysel bir sinema klişesine sahiptiler: İstanbul’un taşı toprağı altındır. “Kusursuz ama yanıltıcı” ve “cilalı ama yapay” olan bu kentsel söylem, ilk dönem Türk sineması tarafından eşzamanlı olarak hem kurgulanmış hem de eleştirilmiştir. Ancak Köprüdekiler (2009) filmi, dışlanma ile aidiyet, izolasyon ile katılım, göç ile yabancılık ve mekân ile düzensizlik arasındaki bazı paradoksları ortaya çıkarmaktadır. Bu amaçla İstanbul’un kentsel metaforları olan sur, köprü ve kapı metaforlarından yararlanmaktadır. Bu yazıda hem bir kentsel ikilem olarak göç olgusuna hem de sosyo-kültürel bölünmelere yansıyan mekânsal bir bölünme olarak yabancılık meselesine değinilmektedir. Makalenin sonunda Simmel’in ele aldığı kapı ve köprü kavramları yeniden düşünerek sinematik İstanbul bağlamında eleştirilmektedir.
Makalenin yazılması sürecinde fikri yönlendirmelerle desteklerini esirgemeyen danışmanlarım Prof. Bülent Diken ve Prof. Graeme Gilloch'a teşekkürü borç bilirim.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Communication and Media Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 29 Issue: 2 |