20. yy başlarında Paul Erlich “sihirli mermi” (magic bullet) teorisini öne sürdüğünde elinde yalnızca Emil von Behring ile Kitasato Shibasaburō’nın hümoral immünitenin varlığına dair yapmış oldukları çalışmanın verileri mevcuttu. O günlerde antikorların varlığına dair hiçbir somut veri bulunmamaktaydı. Teoriye göre “eğer spesifik bir patojene özgü bir bileşik geliştirilebilirse, bu yolla söz konusu patojene toksin de gönderilebilirdi”. Bu bağlamda 80’lerden günümüze monoklonal antikor geliştirme teknolojisi alanında geldiğimiz nokta değerlendirildiğinde, Paul Erlich’in o yıllarda prensip olarak öne sürdüğü savaşım stratejisini hayata geçirebilecek teknolojinin ötesine geçmeye başladığımız söylenebilir. İlk yıllarda tamamı ile fare antikorlarının üretimi ile başlayan süreç, aynı yıllarda temelleri atılan rekombinant DNA teknolojisinin de yardımı ile büyük bir hızla gelişim göstermiştir. Günümüzde, proteomiks ve biyoinformatik alanlarının da söz konusu alanda varlık göstermeleri ile farklı organizmalarda bulunan daha uzun yarı-ömürlü antikorların insan zincirli versiyonlarından, çok fonksiyonlu antikorlara; toksin konjuge edilmiş antikor formlarından, radikal sayılabilecek tasarımlara kadar Paul Erlich’in hayallerinin çok ötesinde “sihirli mermiler” üretebilmekteyiz. Üstelik üretebildiğimiz bu mermiler tamamı ile hedefine özgüdür. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen, güncel antikor geliştirme tekniklerinin getirdiği bazı kısıtlar nedeni ile olası salgınlarda yeterince hızlı davranamamakta; kanser vakalarında ise halen büyük ölçüde konvansiyonel silahlarımıza başvurmak zorunda kalmaktayız. Neyse ki söz konusu alandaki hızlı gelişim ve günümüzde mevcut olan teknolojik olanaklar nedeni ile monoklonal antikor teknolojisinin çeyrek asırda kat ettiği yolun çok daha fazlasını önümüzdeki 10-20 yıl içinde kat etmesi beklenmektedir. Bu bağlamda, günümüz dünya ilaç pazarındaki payı %25’ten fazla olan protein bazlı biyoteknolojik ilaçların, yakın bir gelecekte kimyasal olarak sentezlenen konvansiyonel terapötiklerin yerini alarak pazarın büyük çoğunluğuna hakim olması beklenmektedir.
When Paul Erlich postulated the idea of “magic bullet” in the early part of 20th century, he only had the findings of a research, regarding the presence of humoral immunity, performed by Emil von Behring and Kitasato Shibasaburo.. There was no concrete data about the presence of antibodies in those days. According to the idea, “if a compound could be made that selectively targeted a disease-causing organism, then a toxin for that organism could be delivered along with the agent of selectivity”. If the point in the technology of monoclonal antibody generation that we have reached from ‘80s to present is considered, it can be claimed that we have started to go beyond the technology realizing the fighting strategy principally proposed by Paul Erlich at those times. The period starting with the production of fully murine antibodies in the first years exhibited a fast-growing trend with the help of recombinant DNA technology established around the same years. Today, we can generate various “magic bullets”, being so much beyond what Paul Erlich might dream, with the contributions of fields such as proteomics and bioinformatics. Those range from human-chained antibodies found in different species with longer half-life to multifunctional antibody forms, and from toxin-conjugated antibodies to novel designs, which may be considered as radical. Furthermore, the bullets that we can produce are completely target-specific. In spite of all these developments, we cannot take actions sufficiently fast due to some constraints of recent antibody development techniques. In cancer cases, we are still mostly obliged to resort to our conventional guns. Fortunately, monoclonal antibody technology is expected to make much more progress within 10-20 years than it has made in the past quarter-century because of rapid progress in the field and current technological capabilities. Thus, protein-based biotechnological drugs, of which current global market share is more than 25%, are expected to substitute most chemical-based conventional therapeutics and dominate most of the market in the near future.
Subjects | Health Care Administration |
---|---|
Journal Section | Review Article |
Authors | |
Publication Date | January 31, 2016 |
Submission Date | November 24, 2015 |
Acceptance Date | December 27, 2015 |
Published in Issue | Year 2016 Volume: 2 Issue: 1 |