Küreselleşme süreciyle beraber uluslararası sistemde siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda karar alma, düzenleme ve koruma rolleri üstlenen yeni aktörler ortaya çıkmış, böylelikle 17.yüzyıldan günümüze kadar gelen ulus-devletlerin varlığı sorgulanmaya başlanmıştır. Meşruiyetini uluslardan alan ve egemenlik yetkilerini hiçbir bağlayıcı üst bir otorite ile sınırlandırmayan ulus-devletler, özellikle Sovyet Rusya’nın çözülmesinden sonra küreselleşmenin getirdiği yeni sorunlar karşısında tek başına bazen yetersiz kalabilmişlerdir. Fakat yine de ekonomik alanda uluslararası sermayenin içeri girmesine izin veren, üretici ve tüketicinin haklarını tehlike arz edebilecek yabancı yatırımlara karşı koruyabilen, bunun yanı sıra uluslararası örgütlerin pasif kaldığı iç savaş ve istikrarsızlıklar karşısında güvenlik şemsiyesi rolü üstlenen ulus-devletlere olan ihtiyaç halen devam etmektedir. Ayrıca, değişen toplum yapısına bağlı olarak ülke içerisinde artan suç oranları, yozlaşan ikili ilişkiler ve toplumsal huzursuzluklar karşısında düzenleyici işlev görme, hızla yükselen göç dalgalarına karşı milliyetçi politikalar izleyerek kendi ulusunun çıkarlarını koruma ve ortak bir üst kimlik oluşturma noktalarında ulus-devletler yine başat aktörlerdir. Bu çalışmada küreselleşme karşısında ulus-devletlerin artan rolüne değinilecek, bu hegemon yapıların iç politikada ve uluslararası sistemde ne kadar ihtiyaç duyulan aktörler oldukları vurgulanacaktır.
Journal Section | Articles |
---|---|
Authors | |
Publication Date | September 28, 2016 |
Submission Date | February 11, 2016 |
Published in Issue | Year 2016 |