Gelişmekte olan uluslararası alanyazın görsel-işitsel korsana, kapsamı giderek genişleyen film pratiklerinin bir bileşeni, sadece ekonomik kayıp ve getiri düzleminde tartışılamayacak, mevcut endüstriyel yapılanma ve yasal düzenlemelerle olduğu kadar kültür ve temsillerle de ilişkili çok boyutlu ve kapsamlı bir konu olarak yaklaşır. Bu alanyazından yola çıkarak paralel dağıtım ağlarının Türkiye’de bizzat görsel-işitsel endüstri eli ile nasıl temsil edildiğini ve bu temsillerin toplumdaki korsan algısı hakkında bize hangi ipuçlarını verdiğini anlamayı amaçlayan bu çalışma, 2010-2015 yılları arasında yapılmış ve korsan film satıcısı karakterler içeren ikisi kısa metraj toplam yedi yerli filmi konu alır. Filmlerin korsanı öncelikle kendileri ve endüstri üzerine düşünmenin bir aracı olarak kullandığına işaret eden inceleme, korsan filmcilerin ağırlıklı olarak arthouse sinema ve sinefillikle ilişkili kültürel aracılar olarak betimlendiklerini ortaya koyar. Çalışmanın iddiası, bu temsil biçiminin Türkiye film endüstrisinin belli üretimleri erişilemez kılan tekelleşmiş yapısı ile doğrudan ya da dolaylı yoldan bağlantılı olduğudur.
Developing international literature addresses audio-visual piracy as an integral part of expanding film practices and as a broad, multi-dimensional subject which is not only related to the economic value of the production. Piracy should be discussed in relation to culture and representations as well as to industrial structures and legal regulations. Drawing on this literature, this study seeks to understand how parallel distribution networks are represented by audio-visual content creators and thus to propose, by an industrial introspection, a more comprehensive understanding of the discourse on piracy in Turkey. Seven national titles produced between 2010 and 2015, two of which are short films, featuring a pirate vendor character are analysed. It has been argued that these films use piracy as a means of thinking first on themselves and on the industry. The study also reveals that the pirate vendors are mostly portrayed as cultural intermediates related to arthouse cinema and to cinephilia. It has been claimed that this representation relies, directly or indirectly, on the recognition of monopolistic structure of the Turkish film industry that makes certain type of content unavailable.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Communication and Media Studies |
Journal Section | Articles (Thematic) |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2020 |
Submission Date | August 5, 2020 |
Acceptance Date | January 3, 2021 |
Published in Issue | Year 2020 |