Bu çalışma, 21. yüzyılın ilk çeyreğini sarsan önemli olgulardan biri olan göç ve mültecilik konusuna dair Modernist Marksizmle karakterize olan geleneksel sol kavrayışın söylem ve pratiğine eleştiri getirmektedir. Ortadoğu’da sonlanamayan iç savaşlar, Rusya ile Ukrayna arasında büyüyen gerilimler, yeni sömürgecilik biçimleri ve kendinden yüksek sesle söz ettirmeye başlayan “iklim mülteciliği” meseleleriyle birlikte evrensel bir Marksizm iddiasındaki modernist sol paradigma ciddi bir sınavdan geçmektedir. Bu paradigma, öncelikle göç olgusunun kapitalizmin kendinde değil, kapma yoluyla çalışan bir kurucu dinamizmi olduğunu göz ardı etmektedir. İkincisi ise mevcut mülteci konusunu kapitalizmin krizinin bir sonucu şeklinde tasavvur ederek, tam tersine bunun bizatihi kendisinin kapitalizmi ve ulus-devletleri krize soktuğunu kaçırmaktadır. Bu iki hatanın odağında ise göç ve mülteciliği “edimsel şey durumu” olarak kavramak, onun virtüel akışlarını aramamak ve bir anlamda edimsel ile virtüeli birbirinden kopararak düşünmek yatmaktadır. Buna bağlı olarak da göç ve mülteciliğin, politik bir öznellik olarak değil, mağduriyet çerçevesinde ele alınıp, “insanileştirilerek” nesneleştirildiği bir tablo, bu gruplar hakkında yalnızca yerli-yurtlulaştıklarında konuşulabileceği yönündeki anlayışa dayanarak ortaya çıkmaktadır. Bunun uzantısı ise göçmen ve mülteci grupların, direniş öznelliği içerisinden düşünülmemesidir. Toplumsal hareketlerin sahasında işçi sınıfı hareketi, kadın hareketi, öğrenci hareketi gibi örgütlü, kolektif bir direniş pratiğinin analizine dahil edilmemesidir. Başka bir ifadeyle güçlenmiş bir eylemliliğin odağında somut bir direniş çözümlemesinin öznelliği olarak görülmemeleridir. Bu, sanki kaçış çizgilerinden azade bir kolektif öznellik varmışçasına davranmaktır. Nihayetinde hepimiz Deleuze ve Guattari’den hareketle molar, moleküler ve kaçış çizgilerinden oluşmaktayız. Göçmen ve mülteciliğe yönelik derinlikli bir analiz birbirine içkin bu üç çizgi üzerinden bu grupların ele alınmasını gerektirir. Kaldı ki, son dönemde Avrupa’da ve Ortadoğu’da ivme kazanan toplumsal hareketlerin göçmen ve mültecilik üzerinden nasıl da yükseldiği aşikardır.
Tüm bunların doğrultusunda bu çalışma, Deleuze ve Guattari’nin “ifade ve içerik”, “katmanlaşma”, “makinesel ve sözcelem asamblajları” gibi kavramları etrafında bu tabloyu çözümlemekte ve göçmen ve mülteci nüfusunu direniş öznelliği içerisinden düşünebilmenin yollarını aramaya davet etmektedir.
This study criticizes the discourse and practice of the dominant leftist conception, characterized by Modernist Marxism, on the issue of migration and refugee, which is one of the important phenomena that shook the first quarter of the 21st century. With the endless civil wars in the Middle East, the growing tensions between Russia and Ukraine, the new forms of colonialism, and the "climate refugee" issues that have begun to speak out loudly, the dominant left paradigm, which claims to be a universal Marxism, is going through a vital test. First of all, this paradigm ignores that the phenomenon of migration is the founder dynamism of capitalism. This dynamism works by grabbing (not in itself). Secondly, by perceiving the current refugee issue as a result of the crisis of capitalism, it misses the fact that this itself puts capitalism and nation-states into crisis. The focus of these two errors is to think of the actual and the virtual as separate things. Accordingly, immigrants and refugees are analyzed within the framework of victimization, not as a political subjectivity, in other words, they are objectified by "humanizing". This means that the condition of being able to talk about these groups is presented as their territorialisation. The extension of this is that immigrant and refugee groups are not considered within the subjectivity of resistance. They are not included in the analysis of an organized, collective practice of resistance in the field of social movements such as the working class movement, the women's movement, the student movement. However, we are all made up of molar, molecular and flight lines, starting with Deleuze and Guattari. In other words, they are not seen as the subjectivity of a concrete analysis of resistance at the center of an empowered agency. This means acting as if there is a collective subjectivity free from lines of flight. Moreover, it is obvious how the social movements that have gained momentum in Europe and the Middle East in the recent period have risen through immigrants and refugees.
In line with this target, this study analyzes this picture around Deleuze and Guattari's concepts such as "expression and content", "stratification", "machinic and enunciation assemblages" and reveals ways to think about the immigrant and refugee population through the resistance subjectivity.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Political Science (Other) |
Journal Section | Makale /Articles |
Authors | |
Publication Date | March 15, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 48 Issue: 1 |