İnsanın dünyayla kurduğu ilk temas biçimi olarak nitelendirilebilecek hareket olgusu, kuşkusuz ilk çağlardan beri bir iletişim yöntemi olarak kullanılmıştır. Birey doğduğu andan itibaren, çevresiyle ilişki kurabilmek üzere hareket eder. Bu yolla kendini var eder ve anlamlandırır. Bir bebek, dış dünyaya ait seslere ilgi duymaya başladıktan sonra, sesin geldiği yöne bakarak görme yetisini geliştirir. Karnının üstünde yaptığı hareketler, onu emekleme hareketine yöneltir. Bebekken yapılan tüm bu hareketler, bir yetişkin olunduğunda yapılan hareketlerin temelini oluşturur. Hareketlerin belli bir ritimle bezenerek forma oturtulması neticesinde ise, “dans” ortaya çıkar. Dansın tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Hareketten ayrı düşünülemeyecek insan yaşamında, dansın önemi yadsınamaz. Bilim adamlarının ve uzmanların uzun yıllara yayılan araştırmaları, şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermiştir ki; hareketin bilişsel gelişim üzerinde çok büyük olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu makalede, hareket temeline dayanan dansın, birey yaşamının kalitesini artırıcı gücü ve dolayısıyla eğitimdeki önemi irdelenecektir. Fiziksel aktivitenin öğrenme becerileri üzerindeki olumlu sonuçlarına dikkat çekilecektir.
Journal Section | Articles |
---|---|
Authors | |
Publication Date | October 13, 2016 |
Published in Issue | Year 2016 Volume: 11 Issue: 4 |