Abstract
19. yüzyıl sonrası sanatta, bilinç ile bilinçdışını birleştirerek yeni bakış açıları sunan, bilindik nesnelerin biçimlerinin bozulduğu denemelerin gerçekleştiği ve geçmişin bütün değerlerini yıkma girişimleri ile ses getiren çeşitli sanat akımları ile karşı karşıya kalınırken, 21. yüzyılda ise sanat, dinamik bir yaşam biçimine dönüşmüş ve yeni yaşam alanları oluşturmuştur. Bu çalışmanın amacı, performans ve enstalasyon gibi değişik sanat pratikleri ile sanatçıların, kavramları, duygu ve düşüncelerini, sanatın tanıdık sınırlarını eriterek, doğanın içerisinde nasıl özgün bir görsele/yoruma dönüştürebildiklerini ortaya koymaktır. Doğada sıra dışı görüntüler oluşturan projeler, doğa ile bütünleşen materyaller, mimariyi kuşatan doğadan formlar, insanın çevresiyle ilişkisinden doğan yeni haritalar, denize, ağaca ve toprağa dokunan kolajlar, paketlenen yapılar sınırsız bir zaman ve mekan algısı yaratmaktadır. Sanat, bu yeni biçimiyle yaşamın içinde, yaşamdan bir parça ve hatta doğanın kendisidir. Bu açıdan bakıldığı zaman çağdaş sanatta doğanın manipüle edilmesi üzerine sanatçı söylemleri Richard Long, Michael Heizer, Henrique Olivera, Herbert Bayer, Andy Goldsworthy, Robert Smithson ve Patricia Johanson gibi sanatçıların eserlerinin temsil ettikleri kavramlar görsel örnekleri üzerinden incelenmiştir.