I. Dünya Savaşı sonunda çok uluslu
imparatorluklar tarih sahnesinden çekilmiş ve ulus-devletler tarih sahnesinde
yer almaya başlamıştır. Ulus-devletlerin kurulduğu 1920’li ve 1930’lu yıllar,
başta Avrupa olmak üzere imparatorlukların sona erdiği ve cumhuriyet
yönetimlerinin kurulduğu yıllar olmuştur. Bu devletler ulusçu bir anlayışla
inşa edilirken, aynı zamanda laik/seküler bir anlayışı benimsemişlerdir. Aynı
durum Türkiye Cumhuriyeti içinde geçerli olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’ndan
kalan Anadolu toprakları üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti farklı etnik,
dini ve mezhebi grupları bir arada tutma ve ortak bir paydada birleştirerek
ulus oluşturma gayreti içerisine girmiştir. Ancak dönemin sosyolojik yapısı
bunun gerçekleşmesini engellemiştir. 1923 yılında kurulduğunda toplumdaki
farklılıkları kültürel bir zenginlik olarak gören Türkiye Cumhuriyeti’nde, 1925
yılında gerçekleşen “Şeyh Sait Ayaklanması” sonrasında dinci/irticai gruplarla
mücadelede laiklik daha da önem kazanırken,
diğer etnik kimliklere karşı da Türk kimliği öne çıkarılmıştır. Bu durum
1930 yılında gerçekleşen “Menemen Ayaklanması” sonrasında daha da artmış, laik-ulusçu bir anlayış “Türk Tarih
Tezi” ve “Güneş–Dil Teorisi” ile
somutlaşmıştır.
At the end of World War I, multinational empires
were withdrawn from the stage of history and the nation-states began to take
part in the history scene. The 1920s and 1930s, when the nation-states were
established, were the years when the empires', especially in Europe, ended and
the republics were established. While these states were built with a
nationalist understanding, they also adopted a secular understanding. The same
has been the case in the Republic of Turkey. Founded on Anatolian lands
remaining from the Ottoman Empire, Republic of Turkey entered different ethnic,
religious and sectarian groups into a cohesive nation-building effort combining
in a common denominator. However, the sociological structure of the period
prevented this from happening. When Founded in 1923, the republic of Turkey saw
as a cultural richness the differences in society. While secularism became more
important in the struggle against religious groups following the Sheikh Said
Rebellion in 1925, Turkish identity was raised against other ethnic identities.
This situation was increased after the Menemen Rebellion in 1930, and the
conception of secular nationalism was concretized by “The Turkish History
Thesis” and “The Sun Language Theory”.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2018 |
Acceptance Date | November 6, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 9 Issue: 16 |