The effort to understand and explain human nature is one of the oldest intellectual activities of humanity. Modern science has made significant progress in explaining human nature at the point it came. But the paradox that has emerged among scientists for centuries on “the nature of the mind and consciousness” is remarkable. Few things about human existence are as mysterious as mind and consciousness. Philosophy of mind, one of the important areas of contemporary philosophy, is a philosophical discipline that tries to solve this mystery by focusing on the metaphysics and ontological status of the mind. The last point on which the Mind - Body Problem, which has begun to be discussed in a concrete way with the concept of ‘töz dualism’, in which Renê Descartes advocates the separation between mind and body, and is still the subject of debate by contemporary philosophers, is the “artificial intelligence problem”. The most important question here is, Can an artificial mind equivalent to a human mind be produced? Those who answer this question are divided into “weak artificial intelligence” and “strong artificial intelligence” in the context of philosophy of mind. One of the most important dead ends of the front advocating strong artificial intelligence is the ‘state of self-consciousness', which means confirming the subject's confidence in himself. This issue is also frequently discussed in motion pictures. In this study, the in 1982 film Blade Runner, directed by Ridley Scott, was examined. The main goal of the study is to determine which of the views of “weak artificial intelligence” or “strong artificial intelligence” the use of artificial intelligence in the film correspond. This, in turn, was done by taking into account the issue of "self-knowledge". As a result of research designed using the descriptive analysis method, it was found that the use of “artificial intelligence” in the film Blade Runner corresponds to the theory of “strong artificial intelligence”.
İnsan doğasını anlama ve açıklama gayreti insanlığın en eski düşünsel faaliyetlerinden biridir. Modern bilim, geldiği noktada, insan doğasını açıklayabilmek adına önemli aşamalar kaydetmiştir. Ancak yüzyıllardır bilim insanları arasında “zihnin doğası ve bilinç” üzerine ortaya çıkan paradoks dikkat çekicidir. İnsan varlığına ilişkin çok az şey zihin ve bilinç kadar gizemlidir. Çağdaş felsefenin önemli alanlarından birisi olan zihin felsefesi, bu gizemi zihnin metafiziğine ve ontolojik statüsüne odaklanarak çözmeye çalışan bir felsefi disiplindir. Renê Descartes’ın zihin ve beden arasındaki ayrılığı savunduğu ‘töz düalizmi’ kavramıyla somut bir şekilde tartışılmaya başlanan ve halen çağdaş filozoflar tarafından tartışmalara konu olan zihin- beden probleminin dayandığı son nokta ise “yapay zekâ problemi”dir. Buradaki en önemli soru ise, insan zihnine eşdeğer yapay bir zihin üretilebilir mi? sorusudur. Bu soruya cevap verenler, zihin felsefesi bağlamında “zayıf yapay zekâ” ve “güçlü yapay zekâ” olarak ikiye ayrılmaktadır. Güçlü yapay zekâyı savunan cephenin en önemli çıkmazlarından birisi, öznenin kendisinden eminliğini doğrulaması anlamına gelen ‘özbilinçlilik hali’dir. Bu konu sinema filmlerinde de sıkça ele alınmıştır. Bu çalışmada yönetmenliğini Ridley Scott’un yaptığı 1982 yapımı Blade Runner filmi incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı, filmdeki yapay zekâ kullanımının “zayıf yapay zekâ” ya da “güçlü yapay zekâ” görüşlerinden hangisine denk düştüğünü “özbilinçlilik’ paradoksu zemininde ortaya koymaktır. Betimsel analiz yöntemi kullanılarak tasarlanan araştırma sonucunda Blade Runner filmindeki “yapay zekâ” kullanımının “güçlü yapay zekâ” teorisine uygun olduğu bulgusuna ulaşılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Communication and Media Studies |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | December 25, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 6 Issue: 12 |