Abstract
Kimi yazarlar eserleriyle tarihte gıpta edilecek bir konuma erişmişlerdir. Yazmış olduğu eserle İslam tarihine mal olan bu yazarlardan birisi de Begavî’dir. Mesâbîhü’s-sünne adlı eseri ona “Muhyi’s-sünne” lakabını kazandırmıştır. O, muteber hadis kaynaklarından senedlerini hazfederek 4719 hadis seçmiş ve bunları bablara ayırmıştır. Buhârî ve Müslim’de geçen hadisleri “sıhâh”, diğer hadis kaynaklarında yer alan hadisleri ise “hısân” başlığı altında zikretmiştir. Esere özgü bu tertib biçimi bazı âlimler tarafından oldukça beğenilmiş, teveccüh görmüş ve eser üzerinde onlarca çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların ilki ve en önemlilerinden biri zengin içerikli şerhlerden sayılan Ebû Abdillah et-Tûribiştî’ye ait el-Müyesser fî şerhi Mesâbîhi’s-sünne’dir. Tûribiştî, eserine bir mukaddime yazarak başlamış ve burada şerhin yazılış amacının izaha muhtaç olan hadisleri açıklamak, ehil olmayanlar tarafından Mesâbîh’te yapılan birtakım tahrifatları bertaraf etmek olduğunu dile getirmiştir. Müellif, hadisleri şerh ederken başta garibü’l-hadis eserleri olmak üzere önceki kaynaklardan azamî derece yararlanmıştır. Şerhinde kolay ve anlaşılabilir bir yöntem takip eden Tûribiştî bu çerçevede sahâbe râvîleri ile ilgili kısa ve tanıtıcı bilgiler vermiş, onların birtakım özelliklerini zikretmiş, rivayet ettikleri hadislerin sayısı hakkında bilgi vermiş, isimlerinde veya nisbetlerindeki ihtilafa değinmiş, hadis metinlerinde ismi müphem olarak bırakılan kişilerin kim olduğunu tespit etmeye çalışmış, Mesâbîh’te râvî isimlerinde meydana gelen tahrifatları düzeltmiştir. Kimi zamanda bazı hadislerin senedleri ile ilgili birtakım bilgiler veren müellif, Mesâbîh’te muhtasar olarak geçen rivayetlerin tamamını zikretmiştir. Rivayetleri temel hadis kaynaklarında geçen metinleriyle tespit etmeyi önemsemiş, Begavî’nin, Kütüb-i sitte müelliflerinden farklı olarak aktardığı bazı hadis lafızlarının bu kaynaklardaki farklı biçimine yer vermiştir. Müellif, şerhinde hadisleri dil yönünden analize tabi tutup kelime ve cümle tahlilleri yapmıştır. Lugavî tahliller yaparken Arap dilcilerinin görüşlerine, meşhur şairlerin şiirlerine müracaat etmiştir. Hadislerle de istişhadda bulunan Tûribiştî, bir kelimenin hadislerde geçmesini onun Arap dilindeki varlığına delil kabul etmiş, semantik ve gramatik tahlillere başvurmuş, hadislerde geçen kinâye, teşbih, istiâre ve mecaz gibi edebî sanatları da izah etmiştir. Hadislerin içerik tahlillerinde mana ve maksadı öncelemiş, hadislerin ihtiva ettiği mana ve maksadın ihmal edilmesine sebebiyet veren lafızcı tutumun birçok yanlışın önünü açacağına dikkat çekmiştir. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in (sav) bazı fiillerinin ihtiva ettiği hikmetlere işaret etmiş, zahiri manayı, tevile tercih etmiş, mümkün olduğu sürece tevile gitmeyi uygun görmemiştir. Tûribiştî, hadisleri şerh ederken hadis-ayet, hadis-sünnet bütünlüğünü gözetmiştir. Hadisler arasında tearuzun giderilmesinde veya hadisler arasındaki neshin tespitinde ihtilâfu’l-hadis’in kaidelerine müracaat etmiştir. Mümkün mertebe bu tür rivayetlerin arasını cem ve telif etme cihetine gitmiştir. Fıkhi konularda ehl-i hadisin metodunu takip eden müellif, herhangi bir mezhebe mutaassıp olmaktan geri durmuş, taassuptan Allah’a sığınmıştır. Bir mezhebin tarafında görünmemek için yorumlarında azami derecede hassasiyet göstermiştir. Kelam ilminde derin vukufiyete sahip olan müellif, eserinde yeri geldikçe kelâmî konulara girmiş ve bu hususta cumhur-i ulemayı takip etmiştir. Bununla birlikte bazı kelâmî konularda ehl-i hadisin görüşlerini tercih etmiştir. Selefin Allah’ın sıfatları ile ilgili müteşâbih hadislerin insanların niteliklerini çağrıştıracak şekilde tevil etmeyi doğru bulmadıklarını, müteşâbihât hakkında herhangi bir keyfiyet belirtmekten kaçınıp asıl anlamı Allah’a havale etmeyi en sağlam yol gördüklerini dile getirmiştir. Müellif, bazı hadislerin şerhinde tasavvufî yorumlara değinmiş ve ehl-i tasavvufun yaklaşımlarını zikrederek onları övmüştür. Bir taraftan ehl-i tasavvufu överken diğer taraftan onların yapmış olduğu bazı yorumların naslara aykırı düştüğünü dile getirmekten de kaçınmamıştır.