Ismail Maʿshūkī, who is considered to be the Bayrâmî-Melâmî polea and is the son of Pîr Ali Aksarāyī, is one of the important sufis raised by the Ottoman geography of the XVI. century. Born in Aksaray in 1508, the sheikh is known as “Maʿshūkī” because he devoted his life to divine love. Because his father was was a sheikh, he is also referred to as “Cheleby,” and because he started his guiding activities (irshad) at a very young age, he is called “Oğlan Sheikh” (Boy Sheikh). Maʿshūkī, who inherited his father’s order, managed to create a large fan base around him despite his young age. Maʿshūkī who fascinated the people with his effective and fiery sermons in the big mosques in Istanbul, where he went for irshad, gathered enough supporters in a short time to raise a provincial sect that appealed mostly to farmers and peasants to the level of an intellectual urban order. However, when his discourses based on charm, affection and wahdat al-wujud attracted the attention and wrath of the scientific and political authorities, he was declared a mulhid and zindiq with the fatwa of Sheikh al-Islam Chivizadah, and his murder was ordered, and he was executed in the At Meydanı in 945 H (1539) along with his twelve followers. The only document we have regarding the allegations that led to Maʿshūkī’s execution is the record of the trial dated 20 Dhul-Hijjah 945. This document contains accusations recorded based on the testimony of witnesses present at the session where Mâşûkî was also present. However, there is no record indicating whether the sheikh accepted or objected to these accusations during the session. Therefore, it seems impossible to verify the accuracy of the ongoing accusations of heresy and blasphemy against Maʿshūkī based on this document alone. For this reason, it is important to go back to the religious, political and social background of the period and to look at the official Ottoman ideology in order to understand the insight of the issue of “how Maʿshūkī was understood” and “what his fate was”, which correspond to two of our research questions. The answer to the last question of the research, what Maʿshūkī actually said, we find in a mathnawī and ghazals belonging to him in a journal in the Suleymaniye Library. When these verses, which are an important source in terms of revealing what he really said rather than how he was understood, are taken into account, it is noticed that no meaning emerges from Maʿshūkī’s discourse other than the repetition of the idea of wahdat al-wujud, which is one of the basic elements of sufi thought. This study aims to answer three questions about Maʿshūkī in reverse order: what he said, how he was understood, and what his fate was.
Bayrâmî-Melâmî kutbu kabul edilen ve Pîr Ali Aksarâyî’nin oğlu olan İsmâil Mâşûkî XVI. yüzyıl Osmanlı coğrafyasının yetiştirdiği önemli sûfîlerden biridir. 1508 senesinde Aksaray’da doğan şeyh, ömrünü aşk-ı ilâhîye adamasından ötürü “Mâşûkî”, babasının şeyh olması hasebiyle “Çelebi”, irşâd faaliyetine çok genç yaşta başladığı için de “Oğlan Şeyh” olarak anılmaktadır. İrşad için gittiği İstanbul’da büyük camilerde irad ettiği tesirli ve ateşli vaazlarla halkı kendine meftun bırakan Mâşûkî, kısa bir zaman içinde daha çok çiftçi ve köylülere hitap eden bir taşra tarîkatını entelektüel bir şehir tarîkatı seviyesine yükseltecek kadar taraftar toplamıştır. Ancak cezbe, muhabbet ve vahdet-i vücûd ağırlıklı söylemleri, ilmî ve siyâsî otoritelerin dikkatini ve gazabını celb edince, Şeyhülislâm Çivizâde’nin fetvasıyla mülhid ve zındık ilan edilip, katline hükmedilmiş ve h. 945/ 1539 yılında da on iki mürîdiyle birlikte At Meydanı’nda idam edilmiştir. Mâşûkî’nin idamına gerekçe oluşturan suçlamaların ne olduğuna dair elimizde yalnızca yapılan muhâkemenin 20 Zilhicce 945 tarihli zabıt metni bulunmaktadır. Bu metinde Mâşûkî’nin de hâzır bulunduğu celsede şahitlerin beyanına göre kaydedilmiş ithamlar yer almaktadır. Ancak mecliste bulunmasına rağmen şeyhin bu ithâmlara kabul cihetinden mi yoksa itiraz cihetinden mi yaklaştığına dair ise hiçbir kayda rastlanmamaktadır. Dolayısıyla Mâşûkî aleyhinde süregelen ilhâd ve zendeka iddialarının sıhhatine en azından bu belge özelinde ulaşmak imkânsız görünmektedir. Bu sebeple araştırma sorularımızdan ikisine karşılık gelen Mâşûkî’nin “nasıl anlaşıldığı” ve “âkıbetinin ne olduğu” meselesinin iç yüzünü kavrayabilmek için dönemin dînî, siyâsî ve sosyal arkaplanına inmek, Osmanlı resmî ideolojisine bakmak bu noktada önem kazanmaktadır. Araştırmanın son sorusu olan Mâşûkî’nin gerçekte ne dediğini ise Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmûada bulunan Mâşûkî’ye ait mesnevî ve gazellerde bulmaktayız. Onun nasıl anlaşıldığından ziyade gerçekte ne dediğini ortaya çıkarmak bakımından önemli bir kaynak olan bu manzumlar dikkate alındığında Mâşûkî’nin söyleminden, tasavvufî düşüncenin temel unsurlarından olan vahdet-i vücûd düşüncesinin tekrarından başka bir mânânın çıkmadığı fark edilmektedir. Bu çalışma Mâşûkî’nin ne dediği, nasıl anlaşıldığı ve akıbetinin ne olduğuna dair üç soruyu ters kurguyla cevaplandırmaya matuftur.
makalenin son başlığının bir kısmı Aksaray Sempozyumunda sözlü olarak sunulmuştur. Ancak tam metni basılmamış ve basılmayacaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Sufism |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2023 |
Submission Date | October 29, 2023 |
Acceptance Date | December 25, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Issue: 15 |