İslâm dini, hastalığın tedavisine büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber hastalandığı zaman tedavi olmuş ve ashabına da hastalandıkları zaman tedavi olmalarını emretmiştir. Onun tedavi konusundaki sözleri Tıbbü’n-Nebevî adıyla hadis ilminin alt kategorisini teşkil eden bir bilim dalı haline gelmiştir. Tedavinin insanların fıtrî bir ihtiyacı ve dinin de teşvik ettiği bir husus olması sebebiyle Müslümanlar erken zamanda tıp konusuna önem verdiler; öyle ki Hz. Peygamber’in vefatından yüz yıl sonra her tarafta hastaneler kurulmaya, tıp medreseleri açılmaya başlandı. Milâdî onuncu asra gelindiğinde Bağdat’ta kişi başına düşen hekim sayısı neredeyse Türkiye’nin iki binli yıllarda kişi başına düşen hekim sayısına eşit gibiydi. Ancak dinî ilimlerin okutulması için her tarafta açılan medreseler gibi çok fazla tıp medresesi de yoktu. Bu makalenin amacı her tarafta çokça tıp medresesi olmadığı halde çok sayıdaki hekimlerin nasıl yetiştiğine cevap aramaktır. Araştırmamız neticesinde hekimlerin tek merkezde eğitilip yetiştirilmediği, tıp okulları ve tıp medreselerinin yanı sıra, genellikle Bîmâristan veya Dârüşşifâ adıyla anılan hastanelerin, hekimliği meslek edinen ailelerin, hekimbaşılık kurumunun, tercüme faaliyetlerinin ve hekim evlerinin birer eğitim müessesi gibi fonksiyon icra ettiği tespit edilmiştir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 2 Issue: 2 |
TEVILAT is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).