This paper asserts the idea that everyday life is screened while screens are humanised. As a matter of fact, the screens, which once consisted of detached mechanisms limited to certain places and positioned “in front” of the audience, at this point, “surround” the spaces and people. Televisions, mobile phones, tablets, laptops, desktop computers, automobile screens, smart technologies, and flashing billboards are reshaping the connections of modern individuals with the space they live in, the time they feel, the relationships they develop, and their own beings. So much so that the screens that are connected to almost all devices and organize daily life entirely cease to be a platform for viewing images and turn into a kind of spectator’s eye. In this regulation, the modern human performs many vital acts from working to having fun, from learning to experiencing, from adapting to resisting not “through the screen” as it once was, but now “as the screen”. This “screen culture”, which basically imitates and perhaps targets the eye, has become one of the norms of digital life. The theoretical framework of this research, which tries to see both the premises of the rapid transformation in question and to trace the ambiguous course, consists of the works of pioneering thinkers such as Günther Anders, Jean Baudrillard and Byung-Chul Han. For this purpose, in this qualitative study, sociological film analysis is carried out through the episode of Fifteen Million Merits (2011) of the series Black Mirror, one of the Sci-Fi examples that have become very popular in recent years. This episode is notable in terms both of embodying and of nurturing discussions about the screen society.
Bu çalışmada gündelik yaşamın ekranlaşırken; ekranların ise insanileştiği fikri öne sürülmektedir. Nitekim bir zamanlar belli mekânlarla sınırlı olarak müstakil mekanizmalardan oluşan ve izleyicinin “karşısına” konumlandırılan ekranlar, gelinen noktada mekânları ve insanları “içine” almaktadır. Televizyonlar, cep telefonları, tabletler, dizüstüler, masaüstü bilgisayarlar, otomobil ekranları, akıllı teknolojiler ve her yerde yanıp sönen reklam panoları modern bireylerin içinde yaşadıkları mekânla, duyumsadıkları zamanla, geliştirdikleri ilişkilerle ve kendi benlikleriyle olan bağlantılarını yeniden biçimlendirmektedir. Öyle ki neredeyse tüm aygıtlara bağlantısı olan ve gündelik yaşamı baştan sona düzenleyen ekranlar, görüntüleri seyretme platformu olmaktan çıkmakta ve bir tür izleyici göze dönüşmektedir. Bu düzenlemede modern insan, çalışmaktan eğlenmeye, öğrenmekten tecrübe etmeye, uyum göstermekten direnmeye kadar birçok yaşamsal edimi bir zamanlar olduğu gibi “ekran vasıtasıyla” değil; artık “ekran olarak” gerçekleştirmektedir. Temelde göze öykünen ve belki de gözü hedef alan bu “ekran kültürü”, dijital yaşamın normlarından biri olmaktadır. Söz konusu hızlı dönüşümün hem öncüllerini görmeye hem de müphem gidişatın izini sürmeye çalışan bu araştırmanın teorik çerçevesini Günther Anders, Jean Baudrillard ve Byung-Chul Han gibi öncü düşünürlerin çalışmaları oluşturmaktadır. Bu amaçla, bu nitel çalışmada son yıllarda oldukça popülerleşen bilim kurgu örneklerinden Black Mirror dizisinin Fifteen Million Merits (On Beş Milyon Hak, 2011) bölümü üzerinden sosyolojik film analizi yürütülmektedir. Bu bölüm, ekran toplumuna dair tartışmaları somutlaştırması ve beslemesi bakımından dikkat çekicidir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Communication and Media Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 1, 2023 |
Submission Date | December 28, 2021 |
Published in Issue | Year 2023 Issue: 42 |
All articles published in the Turkish Review of Communication Studies are licensed under the Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.