It is widely known that Abū Ḥanīfa (d. 150/767), the eponymous founder of the Ḥanafī school of law, generally did not maintain cordial relations with political leaders. Despite being repeatedly offered official positions, such as the office of qadi, he consistently declined them. While the primary reason for this stance remains a subject of debate, it is plausible that his sympathy for the members of the Ahl al-Bayt—who held a politically oppositional position—and his commitment to the principle of justice played a significant role in shaping his attitude. Consequently, the tension between him and the rulers led to personal hardships and punitive measures against him. However, not long after his death, his followers became actively involved in the state’s judicial organization. Many of his students, most notably Abū Yūsuf (d. 182/798), Muḥammad al-Shaybānī (d. 189/805), and Zufar b. al-Hudhayl (d. 158/775), served as qadis or chief qadis, applying the legal understanding they had inherited from their teacher. In doing so, they played a crucial role in formalizing Ḥanafī law. This article examines whether the decisions of these jurists were influenced by political authority. Specifically, it addresses whether Ḥanafī jurists, both in the formative period and in subsequent developments, were affected by political pressures, leading them to grant relatively greater administrative authority to rulers. The study aims to explore the relationship between jurists and political leaders from the early development of the Ḥanafī school to the Ottoman period. Although I acknowledge that the period under consideration extends far beyond the scope of this study, I believe that this analysis will contribute to the field by laying a foundation for similar and more specialized research. I argue that the initial generation of Ḥanafī jurists maintained a distinct balance between legal principles and political realities. While safeguarding the boundaries of the law, they did not disregard realpolitik, thereby allowing a necessary fluidity between fiqh and politics. Over time, this dynamic interaction became more pronounced, resulting in a vibrant network of communication between fuqaha and political figures. Although political pressure on the fuqaha was occasionally evident, it can be argued that, in principle, political authority made efforts to uphold the supremacy of the law just as jurisprudence sought to maintain social order.
Islamic Law Early Ḥanafī Jurists Legal Authority Political Authority Fiqh and the State
Hanefi hukuk ekolüne adını veren Ebû Hanîfe'nin (ö. 150/767) genel olarak devlet adamlarıyla arasının pek iyi olmadığı bilinmektedir. O, kendisine ısrarla teklif edilmesine rağmen kadılık gibi resmi görevleri kabul etmemiştir. Bunun ana sebebi tartışma konusu olmakla birlikte, siyasette muhalif konumda olan Ehl-i Beyt mensuplarına muhabbetinin ve adalet ilkesine bağlılığının söz konusu tutumuna etki ettiği söylenebilir. Yöneticilerle arasındaki gerginlik Ebû Hanîfe’nin sıkıntılar yaşamasına hatta bazı cezai yaptırımlara maruz kalmasına sebep olmuştur. Ancak ölümünden kısa bir süre sonra takipçisi olan hukukçular devletin adli teşkilatında görev almıştır. Ebû Yûsuf (ö. 182/798), Muhammed eş-Şeybânî (ö. 189/805) ve Züfer b. Hüzeyl (ö. 158/775) başta olmak üzere birçok öğrencisi kadı veya başkadı olarak devlet hizmetinde bulunmuş ve hocaları Ebû Hanîfe'den tevarüs ettikleri hukuk anlayışını uygulamışlardır. Böylece Hanefi hukukunun resmilik kazanmasına katkıda bulunmuşlardır. Peki yöneticiler fakihlerin kararlarını etkilemişler midir? Diğer bir ifadeyle, Hanefi fukahası başta ve ilerleyen süreçte siyasi otoritenin etkisinde kalmış mıdır ve buna bağlı olarak idarecilere görece daha fazla idari yetki tanımış mıdır? Bu makale, Hanefî hukuk ekolünün ortaya çıkışının ilk aşamalarından Osmanlı tecrübesine kadar uzanan idareciler ile fukaha arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamaktadır. Söz konusu dönemin makalenin sınırlarını aşacak derecede geniş olduğunun farkında olmakla birlikte benzeri ve daha özel çalışmalara zemin oluşturması bakımından alana katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. İlk nesil Hanefî fukahası ile siyasi otorite arasında özel bir dengeye dayalı bir etkileşim olduğunu; fukahanın bir yandan hukukun sınırlarını korurken diğer yandan reel siyaseti göz ardı etmediklerini ve bundan dolayı fıkıhla siyaset arasında zorunlu bir geçişkenliğin yaşandığını düşünmekteyiz. Bu durum sonraki dönemlerde daha belirgin bir hal almış, fukaha ile siyasiler arasında canlı iletişime dayalı bir ağ oluşmuştur. Her ne kadar zaman zaman yöneticilerin fukaha üzerindeki baskısı hissedilir olmuşsa da ilkesel olarak fıkhın nizam-ı devleti gözettiği kadar devletin de hukukun üstünlüğünü korumaya çalıştığı söylenebilir.
İslam Hukuku Erken Dönem Hanefî Fakihler Hukuki Otorite Siyasi Otorite Fıkıh ve Devlet
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | İslam Araştırmaları (Diğer) |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 15 Mart 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mart 2025 |
Gönderilme Tarihi | 14 Ocak 2025 |
Kabul Tarihi | 14 Mart 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 9 Sayı: 1 |
Our journal licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License