In this article, it has been examined whether Allāh, in philosophical terms, al-wājib al-wujūd (necessary existence), is mūjib bi al-dhāt (cause by his essence) or al-fā‘il al-mukhtār (free-willed creator or omnipotent God), from the point of view of Ibn Kamāl. The understandings of mūjib bi al-dhāt and al-fā‘il al-mukhtār describe two main theories that emerged in the discussions on how to evaluate Allāh as a source of existence and perfection in his relationship with the universe.
While examining the issue, Ibn Kamāl considers two different meanings of mūjib bi al-dhāt. The initial meaning of mūjib bi al-dhāt is interpreted as that Allāh necessarily created the universe. Accordingly, Allāh is not capable of not acting, and it is out of question for him not to act. According to the second meaning of mūjib bi al-dhāt, the act of Allāh does not necessarily occur as in natural objects. He is as able not to act as he is to act. However, Allāh never abandons acting. To act constantly is a requirement of his ḥikma (wisdom), not his dhāt (personality). Accordingly, it is contrary to ḥikma that Allāh does not give existence. It is out of the question for something that is contrary to Allāh’s ḥikma to happen.
According to Ibn Kamāl, by mūjib bi al-dhāt, philosophers mean the second meaning, not the first meaning, which will cause a deficiency in the imagination of Allāh. By thinking like this, Ibn Kamāl argued that the theory of mūjib bi al-dhāt did not create an understanding that obliges Allāh to act as in natural bodies, and in this respect he agrees with Hoja-zāda. On the other hand, Ibn Kamāl separated from Hoja-zāda because he thought that Allāh did not act according to his personality and that his power allowed him not to act at the same time. It is seen that Ibn Kamāl presented a successful reconciliation proposal for mūjib bi al-dhāt and al-fā‘il al-mukhtār dispute in Islamic thought.
Bu makalede, İbn Kemâl açısından Allah’ın, felsefi tabiriyle vâcibü’l-vücûd’un, mûcib bizzâtmı yoksa fâil-i muhtâr mı olduğu incelenmiştir. Mûcib bizzât ve fâil-i muhtâr anlayışları, varlık ve yetkinlik kaynağı olarak Allah’ın âlemle ilişkisinde nasıl değerlendirileceğine ilişkin tartışmalarda ortaya çıkan başlıca iki teoriyi betimler.
İbn Kemâl meseleyi incelerken mûcib bizzâtın iki farklı anlamını göz önünde bulundurur. Mûcib bizzâtın ilk anlamı, Allah’ın âlemi mecburen meydana getirdiği şeklinde yorumlanır. Buna göre Allah fiilde bulunmamaya kadir değildir ve fiilde bulunmaması onun hakkında söz konusu olamaz. Mûcib bizzâtın ikinci anlamına göre, Allah’ın fiilde bulunması, doğal nesnelerde olduğu gibi mecburi olarak gerçekleşmez. O, fiilde bulunmaya olduğu kadar fiilde bulunmamaya da kadirdir. Ancak Allah, fiilde bulunmayı hiçbir şekilde terk etmez. Sürekli fiilde bulunması zatının değil, hikmetinin gereğidir. Buna göre Allah’ın varlık vermemesi hikmete aykırıdır. Allah’tan hikmete aykırı bir şeyin sadır olması söz konusu değildir.
İbn Kemâl’e göre filozoflar, mûcib bizzâtla Allah tasavvurunda eksikliğe yol açacak birinci anlamı değil, ikinci anlamı kastetmektedirler. İbn Kemâl böyle düşünmekle mûcib bizzât teorisinin Allah’ı doğal cisimlerde olduğu gibi fiilde bulunmaya mecbur bırakan bir anlayış doğurmadığını savunmuş ve bu bakımdan Hocazâde’ye katılmış olur. Öte yandan Allah’ın zatı gereği fiilde bulunmadığını ve sahip olduğu kudretin aynı zamanda fiilde bulunmamaya imkân verdiğini düşünmesiyle Hocazâde’den ayrılmıştır. İbn Kemâl’in İslam düşüncesinde mûcib bizzât-fâil-i muhtâr ihtilafına yönelik başarılı bir uzlaştırma önerisi sunduğu görülmektedir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 31, 2021 |
Submission Date | November 15, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 4 Issue: 2 |