This study examines documentaries Eve Sığmayan Hayatlar (Lives That Don’t ‘Fit into’ Home, Sertaç Yıldız, 2020) and Pandemide Seks İşçileri (Sex Workers in the Pandemic, Ayşe Adanalı and Volkan Işıl, 2020), both of which were shot during the pandemic period and shown on online platforms, within the framework of precaria as a class and related terms such as insecurity, vulnerability, uncertainty and disorder. The aim of this article is to explore reciprocal concerns by pointing to the "inevitable interdependencies" in these films. When these two films are considered together, the parallels allow us to think about vulnerabilities in terms of equalization. In addition, the fact that there is no mention of sex workers with regard to precariat and existential insecurity still points to a gap in the field. Considering the experiences of equalization; sex workers, couriers, bankers, nurses and grocery workers in the documentaries, albeit not proportionately, reflect all their vulnerabilities on the screen. It is possible to say that art offers visibility for those who have lost their security in pandemic conditions as well as for those who are already insecure. In particular, given the labor rights and/or the loss of rights that come up again during the pandemic period, the documentaries examined call on us to reconsider the definition of labor.
Bu çalışmada her ikisi de pandemi döneminde çekilmiş ve çevrimiçi platformlarda gösterilmiş olan, Eve Sığmayan Hayatlar (Sertaç Yıldız, 2020) ve Pandemide Seks İşçileri (Ayşe Adanalı ve Volkan Işıl, 2020) isimli belgeseller ile birlikte, bir sınıf olarak prekarya ve onun beraberinde getirdiği güvencesizlik, kırılganlık, belirsizlik ve düzensizlik kavramları incelenmektedir. Makalenin amacı, filmlerde Judith Butler’ın “kaçınılmaz bağımlılıklar” olarak tarif ettiği ortaklıkları keşfetmektir. Her iki film birlikte düşünüldüğünde kurulan ortaklıklar, bize kırılganlıkları eşitlenme açısından düşünme olanağı verir. Ayrıca, prekaryadan ve varoluşsal güvencesizlikten bahsedilirken seks işçilerinden söz edilmemesi, alanda hâlâ bir boşluk olduğuna işaret etmektedir. Eşitlenme deneyimleri göz önünde bulundurulduğunda, belgesellerdeki seks işçileri, kurye, bankacı, hemşire ve market çalışanının her ne kadar aynı oranda olmasa da tüm kırılganlıklarının ekrana yansıdığı görülür. Sanatın pandemi koşullarında güvencesini kaybedenlere ya da zaten hâlihazırda güvencesiz olanlara görünürlük sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle, pandemi döneminde tekrardan gündeme gelen işçi hakları ve/ya hak kayıpları göz önünde bulundurulduğunda, incelenen belgeseller bizi emeğin tanımını yeniden düşünmeye çağırır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | May 28, 2021 |
Submission Date | February 1, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 |