In recent years the national consciousness and the conception of the nation state have been on the rise. Within the relationship between the nation state and the citizenship it is a reasonable expectation to wait that this rise will also promote the citizenship. For as much as the status civitatis is a component part of the conception of the nation state. From the constitutional law approach, the acception of the new harder requirements for the citizenship which is overlapping the human element of the state can be accepted as a natural result which is also in harmony with the rising of the national consciousness. But the empirical evidences are in contrast to this situation. Despite the rising of the national consciousness in general there is no difficulties in acquiring the citizenship. On the contrary according to the new trend citizenship is transformed into a status that can be achieved with money and thus it loses its spiritual value. This is a paradox. It is obvious that the paradox in question will have potential consequences for constitutional law. The results will generally risk the constitutional order or the state. So what should be the rational attitude expected from states or governments about the paradox?
Son yıllarda genel olarak ulus bilincinin ve ulus devlet anlayışının yükselişe geçmesi söz konusudur. Tanık olunan bu yükselişin, ulus devlet ile vatandaşlık arasındaki ilişki çerçevesinde vatandaşlığa da önem kazandırması makul bir beklentidir. Zira vatandaşlık statüsü (status civitatis), ulus devlet anlayışının mütemmim cüzü olarak nitelendirilebilir. Anayasa hukuku perspektifinden yaklaşıldığında, devletin insan unsuru ile örtüşen vatandaşlık statüsünün kazanılmasına ilişkin şartların, ulus bilincinin yükselişiyle eş güdümlü olarak zorlaştırılması doğal bir sonuç olarak kabul edilebilir. Ancak ampirik veriler bu durumun aksini göstermektedir. Genel olarak yükselen ulus bilincine rağmen vatandaşlığın kazanılması şartlarında zorlaşma yaşanmamaktadır. Aksine yeni trende göre vatandaşlık, para ile elde edilebilecek bir statüye dönüşmekte ve böylece manevi değer kaybına uğramaktadır. Bu durum bir paradokstur. Söz konusu paradoksun ise anayasa hukuku boyutunda muhtemel sonuçlar doğuracağı aşikârdır. Ortaya çıkacak olan sonuçlar ise genel olarak anayasal düzen ya da devlet bakımından risk teşkil etmektedir. Öyle ise paradoks konusunda devletler ya da hükümetlerden beklenen rasyonel tutum ne olmalıdır?
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | PUBLIC LAW |
Authors | |
Publication Date | July 31, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 |