كان الحديث في مسائل كلامية كالعرض والجوهر والجسم والحركة وأمثالها أمرًا جديدًا في الأوساط الإسلامية، لم يعهده المسلمون من قبل، فلم تكن مثل هذه المسائل في عصر صدر الإسلام ولا في عصر الصحابة، لهذا قوبلت هذه القضايا باعتراض قطاع عريض من المسلمين، تزعمهم أصحاب الحديث والسلف، فكان رأيهم أن مثل هذه القضايا وأمثالها إنما هي بدعة من الأمر، يحرم النظر فيها كما يحرم قراءة كتب الفلسفة والمنطق وغيرها من العلوم الوافدة، ورأوا أن نتيجة تعاطي هذه العلوم قد تصل بالمسلم إلى الشك في دينه وإيمانه، لهذا فالأولى سد باب الذريعة ومنع قراءة كتب هذه العلوم أو نقاش مسائلها على الإطلاق، وقد وردت عن غير واحد من أهل الحديث أثار في اجتناب أهل الكلام وحرمة التحدث معهم ولو بأدنى كلمة.في مقابل هذا الفريق ثمة فريق آخر رأى عدمالحرج في قراءة كتب الكلام ودراستها، فالغرض الأساس منها إنما هو تقوية إيمان المرء وليس التشكك فيه، وقد ذم القرآن التقليد أشد ذم، فكان التقليد ملازمًا للكفار الذين أدّى بهم تقليدهم لآبائهم أن يكفروا ويصمّوا آذانهم عن دعوة الحق، لهذا رأوا إن إيمان المقلّد إنما هو إيمان منحط الشرف لا يصمد أمام شيء، أما علم الكلام فقد جاء كي يقضي على هذا التقليد، ببناء أصول الإيمان بناء قويًّا منبنيًا على النظر والاستدلال، كما ردّوا على مسألة أن علم الكلام لم ترد مسائله عن النبي صلى الله عليه وسلم بقولهم أن هذا أمرٌ طبَعي، لأن مثل هذه المسائل لم تطرح في عهده، فلم نعرف ذكرًا في عهده لمسائل الجوهر والعرض والجسم والحركة، وإلا كان قد تكلّم فيها حتمًا، فعدم تكلّم النبي صلى الله عليه وسلم في هذه المسائل ليس إحجامًا منه، فهو لم يرها وسكت عنها بل لأنها غير موجودة في عهده، ثم إن هذا الأمر يطّرد في سائر العلوم وليس قاصرًا على علم الكلام، فمسائل الفقه كالعتق والوصاية وغيرها لم تكن واردة بتفاصيلها في العهد النبوي، فإذا كانت مسائل علم الكلام بدعة فهذه المسائل بدعة بالأحرى.بينما نحن بين فريقين على طرف نقيض في مسألة مشروعية علم الكلام؛ وجدنا علماء آخرين متكلمين قد خرجوا برأي مختلف في المسألة، أمثال الغزالي وابن عربي نظروا إلى هذه المسألة اعتمادًا على الشخص نفسه، فقد رأى الغزالي من البداية أن دراسة علم الكلام هو من فروض الكفاية، لكن في الوقت نفسه لا ينبغي على العامي دراسة هذا العلم فإنه سيحصل له جراء هذا ضرر ويقع في الشبهات، كذلك قال ابن عربي بأن إيمان المقلد قد يكون أقوى بكثير من إيمان المتكلم.يعتبر ابن تيمية أحد المحطات الهامة في تاريخ تطور الفكر الإسلامي، وفيما يتعلق بمشروعية علم الكلام فإنه قد اعتنق رأي مذهب أهل الحديث في المسألة، لكن بالرغم من هذا خاض في علم الكلام وفي العلوم العقلية، ما ميّز طريقة التأليف لديه عن بقية مدرسة أهل الحديث والحنابلة.
Cevher, araz, cisim, hareket ve benzeri kelam konularının tartışılması Müslümanlar arasında sonradan ortaya çıkmıştır. İslam'ın ilk dönemlerinde ve sahabe devrinde bu meseleler tartışılan veya konuşulan konular arasında değildi. Daha önce bu konular İslam toplumunda tartışılan konular değildi. Dolayısıyla bu meseleler ilk defa ortaya atılması sırasında ve sonrasında da başta Selef ve Ehl-i hadis olmak üzere Müslümanların geniş bir kesimi tarafında itiraz ile karşılanmıştır. Selefi yaklaşımda; felsefe, mantık ve diğer yabancı ilim kitaplarını okumak yasak olduğu gibi onları incelemek de yasaktır. Bu ilimlerle meşgul olmanın sonucunda, Müslümanlardan bazılarının dinlerinden ve inançlarından şüphe duymaya başladığı görüldüğü için bu konuların ele alınması ve tartışılması hoş görülmedi. Bunun neticesinde de bahsi geçen konuların tartışılmaya açılmasının önü kapandı ve bu ilimleri ele alan kitapların okunmasından kaçınılmış olundu. Ehl-i Hadis'ten bazılarına göre; kelam ehlinden en ufak bir sözle dahi olsa sakınılması gerekir. Bahsi geçen düşünce ekolleri yanı sıra Kelam kitaplarını okumanın ve incelemenin caiz olduğunu düşünen ilim adamları da İslam toplumunda mevcuttu. Bu ekole göre de kelamın asıl amacı kişinin imanını güçlendirmek ve imanını şüpheden arındırmaktır. Bu düşünce ekolünün kelam ilmini caiz görmesinin en önemli sebebi taklidi imandan ziyade tahkiki imana eriştirmek düşüncesidir. Çünkü Kur'an-ı Kerim iman konusunda mukallidin taklidinin en şiddetli şekilde kınamıştır. Bu sebeple taklitçinin imanı herhangi bir temele dayanmayan ve bu anlamda da kıymetli ve güçlü bir iman olmadığı ele alınmıştır. Kelam ise, inancın temellerini düşünceye dayalı güçlü bir yapı üzerine kurarak bu taklit geleneği yıkmaya gelmiştir. Şayet cevher, araz ve diğerleri gibi kelâm meseleleri Peygamber devrinde gündeme gelseydi; Peygamber onlara cevap verirdi fakat onun bu meseleleri tartışamaması onun devrinde bunların ortaya çıkmamış olmasındandır. Aynı durum, azat, vasiyet ve benzeri ayrıntıya dayalı fıkıh meseleleri ve diğer İslamî bilimler için de geçerlidir. Peygamber devrinde bu kadar detaylı konulara değinilmemiş; sonraki devirlerde ise İslam âlimleri bu konular üzerine tartışmışlardır. Kelamcılar, teolojik araştırmaların aslının Kur’an-ı Kerim ve Sünnet'te olduğunu görmüşler. Bu vesile ile de teoloji meselelerine Kur’an'dan birçok ayet-i kerimeyi delil göstermişlerdir. Bu ayetlere örnek olarak; Hz. İbrahim'in Yaratıcı’nın (Allah'ın) birliğine ulaşmak için göğe baktığını anlatan ayetler ve bununla beraber evrende tefekkür, araştırma ve aklı kullanmayı tavsiye eden ayetler söylenebilir. Kelâm konusunda farklı düşünceye sahip olan Gazzâlî ve İbn Arabî gibi âlimler de vardır. Gazzâlî; kelamın, dinî ve aklî delillerle müdafaa görevi olduğunu görmüş ve bu görevi iyi ifa etmiştir; fakat ona göre halkın kelam ilmine bakmaması ve bu ilmi araştırmaması gerekmektedir. İbn Arabi; taklitçinin inancının, kelamcının inancından daha güçlü olabileceğini de ileri sürmüştür. İbn Teymiyye, Hanbeli ekolü içinde önemli âlimlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İbn Teymiyye; kelam okumanın haram olduğunu düşündüğü için, kelam ile ilgili düşüncesi ve görüşü hadis âlimlerinin düşünce ve görüşlerinden pek farklı değildir. Ancak onunla kendinden öncekiler arasındaki büyük bir fark fardır. Çünkü İbn Teymiyye kelam alanında okumalar yapmış ve bilgi sahibidir; ayrıca felsefe, mantık ve diğer bilimler üzerine derin araştırmalar yapmıştır. Bununla birlikte bütün bu ilimler hakkında pek çok teferruatlı kitap yazmış ve seleflerin ekolünden farklı görüşler ortaya koymuştur. Bu nedenle araştırmada İbn Teymiyye kelam için haram ve caiz görüşünde olan iki gruptan farklı bir noktadan ele alınmıştır.
Many of the details of the issues of Islamic theology were not present in the prophetic era, so when they appeared in the later ages, the school of hadiths stood against them. They saw that studying these issues would harm the Muslim's Islamic belief. In addition to this, these issues are considered heresy that was not reported from the Prophet. The School of the Salaf has many books in warning against heresies and Ahl Kalam. These books were characterized by textuality; Meaning it is full of verses from the Qur'an and hadiths from the Sunnah. There is another group that saw theology as a necessary science in Islam, which every Muslim must learn. Because the Qur’an condemns imitation and the belief of the imitator is a belief that is not based on scientific foundations, but is inherited from parents and grandparents. As for theology, it helps the believer to strengthen his faith by building this faith on clear and strong foundations, and thus the Muslim's faith becomes strong thanks to this knowledge. In addition, the verses of the Qur’an have commanded the Muslim to exercise his intellect, think and consider the universe. As for the fact that theological issues were not mentioned in the Prophet’s era, that is because they were not in the era of the prophet, and if they were in the era of the prophet, he would have talked about them. The same logic applies to detailed jurisprudence issues, as many jurisprudence issues did not appear in the Prophet’s era. But when the need arose to deal with such issues in detail, scholars studied them and wrote many books on them. There are some scholars, such as Al-Ghazali and Ibn Arabi, who have said that the ruling on theology differs according to the person. For example, a simple, ordinary man should not study issues of theology; Because it would be harmful to him in his faith. While Al-Ghazali considered that the study of theology is obligatory for the specialist and the seeker of knowledge in Islam. Ibn Taymiyyah is considered one of the most knowledgeable scholars of hadith who saw the prohibition of studying theology. But despite this, Ibn Taymiyyah studied theology and philosophical sciences in-depth and produced different opinions from the school of hadith. After Ibn Taymiyya came scholars who were nothing more than imitators and summaries of his books. Muhammad ibn Abd al-Wahhab was at the head of these scholars, so he was interested in summarizing Ibn Taymiyyah's books and publishing them among the people.
Primary Language | Arabic |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Early Pub Date | June 28, 2022 |
Publication Date | June 30, 2022 |
Submission Date | April 27, 2022 |
Acceptance Date | June 10, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 8 Issue: 1 |
Journal of Near East University Faculty of Theology is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).